Aşkın "Yalın Hali"

Bir sevgi için ölmek bu devirde kimin harcı? Sen ölebilir misin aşk için? Kim unutur o güzel repliği "aşkından ölüyorum görmüyor musun " peki "sensiz nefessiz kaldım" diyebilir misin birine? Sevmeyi yanlış biliyoruz biz. Sevmek onun uğruna yaşamak aslında! Feride gibi! Sapasağlam, dimdik, ve aşk gibi tek hece... Uğruna herşeyden, herşeyinden vazgeçerse bir insan; ailesinden bile, sadece aşk için, işte o kadının aşka yaklaşımı aşka inancınızı tazeler! Belki de bizi çeken yanı bu dizinin: "yalın hali" aşkın! Peki Mahir gibi olmak! İsmi ile müsemma! Her işin erbabı o! Kıskandığında gözlerinden ateş saçan, kızdığında öfkesi bedeninden taşan bir mahir! Sevgisi dağı deler, öfkesi hiddeti bile biz sevenlerini deli eder! Benim için ismi gibi iki hece o; sevda! Yüreğiyle yaşayan bir adam hayal etmemiştim hiç! Bu yaşımda bana dize dize sözler yazdıran bir adam! Peki böylesi güzellikte bir aşk sizce neleri haketti? İlk sezondan bu yana verilen sözlerden gerçekleşen sayısını çıkarırsak muazzam bir hayal kırıklığı çıkıyor bende! Ama biliyorum ki bazı durumlarin gerçekleşmesi için altyapı şarttır! Bu sebeple ısrarla bu nikah olmalı diyenlerden biriyim. Birde evli olarak kavga etsinler, evli olarak mutlu uyansinlar, evli olarak hayat mücadelesine girsinler el ele, evli olarak verilen sözlerini tutsunlar! İşte tamda bu yüzden benim için bu ikilinin aşkı üç hecedir! Söke söke alınan/alınacak bir üç hece! Mutluluk. Herkesin mutluluğu daim olsun inşallah... Telefon ile bu kadar oluyor. Bir hata yanlış kusur varsa affola!

Nedir bu gerçek sevda?

Songül ve Yasin.. Orhan ve Nilay.. Nazif ve Safiye.. İlknur ve Bülent.. Hepsinin bir hikayesi var kendi içinde. Kimisi sıradan, kimisi heyecanlı; ama aslında hepsi biraz yarım.
Çünkü gerçek sevda, sevdan uğruna ölmeyi göze alabilmektir; arkadaş, sırdaş olabilmektir yârinle; gözlerini karartabilmektir, ailene bile boyun eğmemektir gerektiğinde; inanmaktır, güvenmektir

Yani MAHİR ve FERİDE'dir gerçek sevda. ❤️


Adalet den savaş'a… savaş dan aşk’a!



Adalet den savaş'a… savaş dan aşk’a!

İlk andan itibaren şöyle bir bakarsak kahramanlarımızın yaşadıklarına şunu söyleyebilir miyiz? Üç kelime…  “Adalet, savaş  ve de aşk!” Adalet için umutla yılmadan verilen savaş … savaş verilirken ; karşılaşılan filizlenen sınanan güçlenen ve de onun için de savaşılan aşk!

Adalet… Sloganımız “Geç gelen adalet adalet değildir.”
Savaş… Sloganımız “En son umut ölür bu hayatta.”
Aşk… Mahir ile Feride “Ruhlarımıza sihirli bir dokunuş ve bizleri sarıp sarmalayan içine çeken güçlü büyü.”

Kimileri şöyle düşünebilir ; bu bir kurgu… Ne adaleti? Ne savaşı? Ne aşkı? Peki bir kitap bir insanın hayatını değiştiremez mi? Bir cümle bir akımı başlatamaz mı? Ve bir dizi belli şeyleri görmeye hissetmeye hayat felsefesi oluşturmaya vesile olamaz mı? Dedik ya ; Karadayı kurgudan ibaret değil bizler için…Yani bunun içindir ki kurguda ki adalet kurguda ki savaş kurgudaki aşk denilmemeli bizlerin istediklerine düşündüklerine hissettiklerine…

Ve bizler Mahir ile birlikte ilk andan itibaren düştük adalet peşine...Sonra yolumuza adalet savaşçısı Feride çıktı…Çoğaldık adalet için savaşanlar olarak…Güçlendik! Bu savaşı verirken Mahir ve Feride ile birlikte aşk çıktı karşımıza…Adım adım aşkı gördük hissettik tüm güzelliğiyle tüm saflığıyla… Aşkın gücü güç kattı Mahir ile Feride’ye , savaşımıza…Her olumsuzluk sonrası her yenilgi sonrası her hayal kırıklığı sonrası Nazif babanın söylediği cümle çınladı kulaklarımız da “en son umut ölür bu hayatta”… Nazif baba yitirmedi umudunu… Mahir ile Feride yitirmedi… Bizler yitirmedik… Ve her zaman şunu söyledik “hayatımızın içinde çoğu zaman bulamadığımız çoğu zaman geç kalan adalet Nazif baba için geç kalmasın…”  Ve adalet geç kalmadı Nazif baba için…

Bu zorlu savaşın ilk büyük galibiyetini aldık 67’de… Mahir çocuklar gibi mutlu.Feride onun mutluluğuna ortak aynı duygularla…Ve mutlu haberi duyan Nazif baba… O sevinç…O elini ağzına kapatıp gülümseyen mutluluktan ağlayan sevinç…Hangi birimiz o andaki mutluluğu hissetmedik? Hapishanenin görüş odasında adalet için savaşan o güzel üç insanın mutluluğuna hangimiz ortak olmadık? Zorluklarla verilen savaşın galibiyetini birlikte kucaklayarak yaşayan bu üç güzel insanı hangimiz kucaklamadık? Hangimiz  Feride gibi gururla bakmadık baba ile oğul’a? Hangimiz Mahir gibi gururla bakmadık baba ile sevda'ya? Hangimiz Nazif baba gibi gururla bakmadık “nefes alıyorsam sen vazgeçmediğin içindir” dediği Mahir’e? Hangimiz Nazif baba gibi gururla bakmadık “Atatürk’ün en güzel cumhuriyet kızlarından birisin sen” dediği Feride’ye? Onlar gibi mutlu olduk onlar gibi gururlandık onlar gibi kazandık bu savaşı… Nazif baba , Mahir , Feride… Cesur yürekli üç güzel insan gibi…

67’ de kazandık Nazif baba adına adalet savaşımızı ve 68’de “8”lerin sihiri ile adalet savaşının en güzel getirisi ; aşk zamanıdır dedik seyirciler bizler olarak…

Adalet savaşı yanında aşk adına savaşı her daim kazanan, tüm zorlukların aşklarına güç kattığı, birbirinin gözlerinin içinde kaybolan, gülümsemelerinde, bakışmalarında, dokunuşlarında, kızgınlıklarında, ayrılıklarında, mutluluklarında, öpüşmelerinde, ele ele tutuşmalarında, mahçup hallerinde yani her hallerinde aşkı en güçlü şekilde bizlere yansıtan Mahir ile Feride zamanı…

Ama olmadı.O her anında her saniyesinde değil her salisesinde aşkı hissettiğimiz Mahir ile Feride’de bir şeyler değişmişti.Uzun zamandır hissettiğimiz ama yaşanılan kötü olaylara bağladığımız mesafe, olmamışlık değişmemişti bu bölümde de …

Cemal Süreya şöyle der dizelerinde “seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu”… Yani bizler Mahir ile Feride sahnelerinin birisine en güzel dediğimizde ikincinin beşincinin onuncunun yüzüncünün  hatırının kalacağını düşünüp birisine en güzel diyemediğimiz için ayırt edemediğimiz için hepsi en güzel sahneler dediğimiz sahneler yoktu 6”8” de …ve de uzun zamandır.Çoğu sahne de hep bir yarım kalmışlık…hep bir mesafe…hep bir kısalık… kıyısından köşesinden hep bir olmamışlık.

Son bölümlerde ki sahneler kötümüydü sorusuna da “asla” cevabını çok rahatlıkla verebiliriz.Standart bir aşk hikayesinin çok üstündeydi sahneler bile diyebiliriz…Ama Mahir ile Feride hikayesi asla sıradan standart bir aşk hikayesi olmadı ki... Hiçbir zaman!!! Her zaman yazdık yazdık yazdık ve de yazdık… Bu aşk farklı bu aşk ayrıcalıklı… Basit klişeleri barındırmamasından tutunda her zaman el ele olmalarına kadar…

Ve bizler hep beraber diyoruz ya “8”lerin sihiri büyüsü diye….Evet Mahir ile Feride aşkının göstergesi sihirle buluşmasıdır “8”ler ama şunu da kesinlikle söyleyebiliriz ki Karadayı’nın sihiri büyüsü de Mahir ile Feride aşkıdır.Öyle güçlü bir sihir ki öyle büyük bir büyü ki çoğu kişiyi içine alan kendisine bağlayan hissettiren...Sokak da durup birisine sorsanız “Mahir ile Feride?” “aşk… sevda…” diye cevap verir çoğu kişi…

Ve her anından büyülendiğimiz bu aşk tıpkı Mahir ile Feride gibi bizleri ayakta tuttu yaşanan onlarca olumsuzluklar arasında…Olumsuzluklar arasında sihirli bir dokunuş oldu her zaman Mahir ile Feride sahneleri bizlerin ruhuna...Bizleri kötülüklerden uzaklaştırdı, mutlu etti  ve  aşkı olabildiğince hissettirdi.

Çok şey mi istiyoruz acaba? Aslında çok şey istemiyoruz.Sizlerin gibi bizlerinde değerlisi olan bu dizi adına bu aşk adına ; her şey iyi, en iyi olsun istiyoruz çünkü bu aşk hikayesi o kadar güzel ki…O kadar özel ki… Son zamanlardaki eksiklikler olmamışlıklar yerini yine eski güzelliklere hatta daha da iyilerine bıraksın istiyoruz.Her anlamıyla.

Ve sevgili senaristlerimiz Mahir ile Feride aşkının büyüsü derken asıl büyü sizlerin kalemlerinin ucunda...Lütfen bu ayrıcalıklı, tıpkı Mahir ile Feride gibi bizleride ayakta tutan bu aşkın ; sihirini büyüsünü farkındalığını her anlamda yine en güzelinden dokundurun ruhumuza…

Yazılanları dikkate almanız dileği ile ;

Bu güzel hikaye Karadayı bu en güzel aşk hikayesi Mahir ile Feride “bir kunduracı bir hakime” hikayesi için bir kez daha gönülden teşekkürler.

Kaleminize yüreğinize emeğinize sağlık!

Sevgiler ;
Mahir&Feride FanClub

Eksik olan birşey var


68. bölüm aslında çok güzeldi. Sözler, roller görseller… Her bir replik için burada kasideler döşenir.. Her bir rol için, duruş için burada ruhlar iliklenir.. Sözümüz olamaz bölümün güzelliğine.. Zaten güzelliğinin ardına gizlenen ve ancak iyi bir Karadayı izleyicisinin yani bizlerin görebileceği eksikliklere dem vurmak niyetimiz bu sefer.

 

Biz ki güzel olanın başarılı olanın hakkını alkışlarıyla vermiş, güzel sözleri ile beğenisini her platformda dile getirmiş ve getirmeye devam eden izleyicileriz… Ve biz sadece Karadayı izleyicisiyiz. Eğer bir fark yaratılmışsa bu dizi ile bizler de o fark yaratılırken taşın altına elimizi koyanlardanız.

 

Bir dizi ilk bölümü yayınlanacağı zaman nasıl ki tüm ekip bir arada aynı heyecanla izliyorsa, aynı anda, aynı duygularla, aynı temennilerle, aynı başarılı olsun dualarıyla… İşte bizler yüreğimizden yakalayan bu diziyi sadece ilk bölüm değil 68 bölümdür aynı duygularla izliyoruz. Hiçbir detayını, hiçbir karesini, hiçbir repliğini, hiçbir anını, kaçırmadan aynı özenle izliyoruz. Hal böyle olunca bazı eksiklikleri ilk fark edenler de yine bizler oluyoruz. Diyoruz ya bizler sadece Karadayı olunca duygularımıza gem vurmakta zorlanıyoruz. Çünkü ekranlardaki dizi katliamına rağmen sevmek sahiplenmek saygı duymak nedir en iyi biz biliyoruz. Başarımız da buradan geliyor. Bu konuda tevazu sahibi olamıyorsak mazur görün lütfen.:)

 

Nedir peki eksikliğimiz?

 

Henüz ikinci bölümde fark ettiğimiz duygu. Gönül gözü olan herkesin o gece gördüğü ve en derininde hissettiği duygu. Nasıl bir başarıdır ki ekran ve izleyici arasındaki duvar kalktı ve yaşanılan her duygu bizim hücrelerimize işledi. İkinci bölümle başlayan bizdeki Mahir ve Feride hayranlığı, onlar bu sevdaya yakalanırken bizi de içine aldı. Bir baktık ki biz bu aşka aşık olmuşuz. Gönüllü tutsaklık olmuş bizim halimizin adı. Ama nasıl bir esaretse artık prangalarından kurtulmak isteyenini henüz görmedik içimizde. Zannımızca göremeyeceğiz de.

 

Her bakışında her dokunuşunda her anında her sözünde her heyecanında her ızdırabında her sevincinde her kıskançlığında bizi bizden alıp götüren bu aşkta bu aralar bir uzaklık var bize göre. Hani öyle aşkı başka bir tarafa çekmek isteyen sığ düşünceli insanların bahsettiği değil bizim söz ettiğimiz duygular… Asla da olamaz olmadı da..  Bizi bizden alıp götüren o muhteşem duygu 8.bölümde Ada’da birlikte mahsur kalan Feride ve Mahir’in pişirdiği o acılı menemende, Mahir’in bahçede odun kırarken Feride’nin onu izlemesinde, izlerken heyecanlandığını ve karnında uçuşan kelebekleri fark ettiğini gösteren o el hareketlerinde, Mahir’in Feride uyuyakaldığında yüzündeki o huzurlu gülümsemeyle onu izlemesinde, birlikte vapura yetişmek için koştukları o yolda saklı.

 

Biz o menemenin kokusunu bile duyduk desem sanırım destek veren binlerce arkadaşım olacaktır burada.:) Menemen sevmeyen beni bile menemen aşığı yaptılar ya daha nasıl ne denir bilemiyorum..:) Çünkü yumurtaya alerjim vardır.:)))

 

Feride’nin o ilk buse sonrası odasında  o şarkıyı söylerken ki hallerinde bu duyguyu alamayan var mı? Ya Mahir’in Feride şarkıyı söylerken gelip kapıdan onu dinlerken, yüzüne yerleşen o gülümseyişte! Öyle güzel anlatılmış öyle güzel hayata geçirilmişti ki, “Mahir Kara benim!” itirafında bile hücrelerimizde geziniyordu bu aşk bizim.

 

İşte bu duygudan uzaklaştı Mahir ve Feride uzun bir süredir.

 

Şunu biliyoruz; Aşkın ilk halleri en güzelidir ve en heyecanlısı… Biz o aşkın ilk hallerinden beri birlikteyiz çiftimizle.. Şimdi aşkın en derin halindeyiz ne sınavlardan geçtik birlikte ama bir bakış bir dokunuş aynı duygulara gark etmeye yetmişti bizleri.

 

İşte o bakış ve dokunuşlar yok şimdi.

 

Biz bunu geri istiyoruz. Biliyoruz ki yazanın yüreği de bizden yana ve çok seviyor bu aşkı. Sevmese o her kelamına gazeller yazdıran sözleri söylettirir miydi Mahir ile Feride’ye? Bu önce sizin sonra da bizim sevdamız.

 

Bu hepimizin ortak duyguları.. Yazanın da yaşatanın da emeğine canına sağlık olsun.

 

İnşallah sözlerimiz yanlış anlaşılmaz ve kırıcı olmaz. İnşallah içimizdekini anlatabilmişizdir sizlere. Bizi anlayabilen yegane isimlere…

 

Eğer sürç-i lisan ettiysem af ola! Fevriliğimize verin lütfen.

 

Sevgilerimle

 

Filiz İŞLER

8'li Bir Bölüm!

8'li Bir Bölüm!

68.Bölüm. 8 li bir bölüm. Ve gerçekten çok büyük isteklerle, beklentilerle beklediğimiz bir bölüm…

Ya bizim beklentilerimiz sınırların üzerindeydi ya da bölüm gerçekten kötüydü.

Ben bölümün çok kötü olduğunu düşünmüyorum. Hatta bu bölümü sahne sahne ele aldığımızda kısa ama çok güzel sahneler oluşuyor elimizde. Söylenen onca söz, güzel davranışlar…

Feride…

Her zaman söylediğimiz gibi Feride’nin sevdası gerçekten çok büyük ve Feride bize sevdasının büyüklüğünü bir kez daha gösterdi bu bölüm. Babasına bir kez daha karşı çıktı. Belki de bu sefer en sert haliyle… Haksız mıydı peki? Asla! Söylediklerinde sonuna kadar haklıydı. En sonunda kendine, sevdasına yakışanı yaptı ve kapıyı çekti çıktı o evden.

Mahir…

Feride’nin babası değil de bir başkası olsaydı karşısındaki hepimiz çok iyi biliyoruz ki hiç kimse engel olamazdı Mahir Kara’ya. Karşısındakine kesinlikle dersini verirdi ama kendi yöntemleriyle. Üzülerek söylüyorum ki Mehmet Saim burada haklı. Mahir artık bu fevri davranışlarından kurtulmalı. Yoksa başını çok büyük belaya sokacak bir gün. Mesela bölüm sonu… Yine Mahir Kara ve yine fevri davranışlar. İnşallah başını belaya sokmaz.

Nazif Baba…

O kadar çok söylenecek söz var ki aslında ama yine de ne diyeceğini bilemiyor insan. Kelimeler heder oldu sayesinde. Karşısındaki kişi kim olursa olsun üslubunu hiç bozmadan veriyor ona dersini. Çok da güzel konuşuyor her zaman.

Ben kendi adıma söylüyorum Nazif Baba’yı dinlerken resmen içimi huzur kaplıyor, yüzüm gülüyor.

Kara Ailesi

‘Aile’ nin ne demek olduğunu onlar öğrettiler zaten bizlere. Birbirlerine olan sevgileri, güvenleri, saygıları, mesafeleri, samimiyetleri… Hepsi tam kararında tam da olması gerektiği gibi. Bütün aile olarak hem Mehmet Saim’e karşı olan tutumları hem de Feride’ye karşı olan tutumları da aynı şekilde tam olması gerektiği gibi.

Sadece biz değil Feride’de ‘aile’nin ne demek olduğunu,  ‘aile’deki sıcaklığın, güvenin, aile bireylerinin birbirlerine verdiği değeri… bunların hepsini Feride ‘Kara Ailesi’ sayesinde öğrendi. Ve iyi ki de öğrendi. İyi ki ‘Kara Ailesi’nden oldu.

Kara Ailesi – Feride – Mahir

Feride gibi birini kim kabul etmez ki gelini olarak. ‘Kara ailesi’de onlara yakışanı yaptı. Feride’yi gelinleri olarak kabul ettiler. Sadece gelinleri olarak değil aynı zamanda ‘abla’ları, ‘yenge’leri ama en önemlisi ‘kız’ları olarak kabul ettiler.

Feride’de aynı şekilde. Hemen ‘anne’ – ‘baba’ dedi. Nazif Babamıza, Safiye Annemize. Böyle olması gerektiği için değil yüreğinden hissettiği için döküldü bu kelimeler onun ağzından…

Nikah kıyılmamış olsa da ‘Feride Şadoğlu’ değil artık o bizim nazarımızda ‘Feride Kara’

Ve bizler Karadayı ailesi olarak bu durumdan çok memnunuz.

Mahir & Feride

Kim şahit oldu böylesine büyük, böylesine gerçek, böylesine güçlü bir aşka?

Eminim çoğumuz ne yaşadık ne de şahit olduk. Bizim canımızı sıkanda yaşamamış olmamız değil zaten yaşayamayacak olmamız. Çünkü kimse Mahir değil ve kimse Feride değil…

Hangi koşulda olursa olsun biz Mahir & Feride sevdasına bir kez daha inandık. Bir kez daha yürekten bağlandık!

Bir kez daha anladık ki Mahir & Feride çiftini ayırmaya hiç kimsenin gücü yetmez. Biz buna inandık, buna inanmaya devam edeceğiz.

Bu bölümdeki Mahir & Feride sahneleri daha uzun tutulmalıydı diye düşünüyorum. Dediğim gibi biz beklentilerimizi biraz abarttık herhalde bu yüzdendir ki bu bölümdeki Mahir & Feride sahneleri bizim beklentilerimizi karşılayamadı.

Sahnelere ya da bölüme kötü demeye dilim varmıyor gerçekten çünkü genel olarak düşündüğümüzde iyi bir bölüm izledik.

 Bu hususta kimseyi suçlayacak değiliz tabi ki. Yazanında, çekeninde, oynayanında emeğine sağlık!

Bizim özellikle bu bölüm için böyle söylememizin nedeni 8 li bir bölüm olması ve yönetmen koltuğunda Cem Karcı’nın oturmasıydı.

Sevgili Sema Ergenekon’un da dediği gibi her hafta muhteşem ve kusursuz yazmaz elbette ki olağan değil.

Sema Ergenekon & Eylem Canpolat sizi yürekten kutluyorum! Muhteşemsiniz! Özellikle sizlerin kalemine, emeğine, yüreğine sağlık! Bize böyle Karadayı ailesi gibi bir aile verdiğiniz için ve böyle güzel insanlar olduğunuz için sevgiler ve de teşekkürler!!!

Yineliyorum yazanında, çekeninde, oynayanında, izleyeninde emeğine sağlık!

KARADAYI AİLEM İYİKİ VARSINIZ! HEPİNİZİ ÇOK SEVİYORUM.

Sevgilerimle,


İrem Sevinç

Doğru Bildiğin Yolda Yalnızda Olsa Yürüyebilir Misin?

Doğru Bildiğin Yolda Yalnızda Olsa Yürüyebilir Misin?


Kim derdi ki bir dizi sayesinde bin yürek bir yürek olacak diye. Deseler bile kaçımız inanırdık buna. Biri beğenirken bir şeyi diğeri beğenmez aynı şeyi. İkisi de bakar ama aynı şeyi göremezler baktıklarında.

Karadayı bunların hepsini yalanlamış oldu bizim nazarımızda. Öyle bir taht kurdu ki yüreğimizde ne tarifi mümkün ne de bize kattığı değerler…

Karadayı sadece bir dizi değil bizim için. Bunu herkes inkar edebilir. Herkes bu düşünceye karşı çıkabilir hatta saçma bulabilir. Ama biz bu düşüncemizin sonuna kadar savunacağız. Kim ne derse desin ısrarla yineleyeceğiz.

Karadayı izleyen bir kişi inkar edebilir mi? Karadayı’yı izlemeye başladıktan sonra hayata bakış açısının değişmediğini.

AİLE…

Hepimizin bildiği bir kavram ama ‘aile’ için söyleyebileceklerimiz sınırlıydı Karadayı’yı izlemeden önce. Ne demek olduğunu biliyorduk elbette fakat bu denli yaşamamıştık, hissetmemiştik yürekten daha evvelden.
Şimdi ben ailenin tanımını yapmak istesem o kadar çok söyleyecek kelime, cümle var ki bu hususta kimse tam olarak tanımlayamaz ‘aile’nin ne olduğunu.

Tanımını yapmayı başaramasak bile biz artık ‘aile’nin ne demek olduğunu biliyoruz, yürekten hissederek yaşıyoruz.

Bir babanın evin direği olduğu, o olmadan diğer aile bireylerinin kolunun kanadının kırık olduğu, bir yanlarının hep eksik olduğu…

Bir anne yüreği ağzında bekler her gece. Ailesinin huzurda olduğunu, güvende olduğunu bilmeden gözüne uyku girmediğini…

Bir evlat ailesinin, sevdiklerinin uğruna kendinden geçen, babasının canı uğruna dünyayı yakacak kadar gözünü karartan, inandığı yolda yalnız da olsa yürümekten hiçbir zaman vazgeçmeyen, ne olursa olsun sevdasını bırakmayan…

Ve bir kadın öyle bir kadın ki kimsenin kuklası olmamış, paranın esiri olmamış, inandığı değerler uğruna aşık olduğu mesleğini bırakmayı göze almış, inandığı değerler uğruna herkesi karşısına almış ailesini bile, sevdasına her zaman sahip çıkmış, kim ne derse desin kendi bildiği yoldan şaşmamış, haklı olduğunda herkese kafa tutmuş…

Anlatırken isim vermedim siz zaten kimlerden bahsettiğimi daha cümleye başlarken anladınız. Çünkü bu karakterler eşsiz, çok özeller ve bir taneler…

SEVDA….

Nerede, ne zaman, hangi koşulda karşımıza çıkacağı belli olmuyor gerçekten. Öyle bir anda gelip buluyor ki bizi hayatın tam sonuna geldiğimizi düşünürken, umudumuzu yitirmişken, karanlığa düşmüşken, kendimizden geçmişken…

Öyle bir anda, ansızın gelip giriyor hayatımıza ve vazgeçilmezimiz oluyor, ömrümüzün mucizesi oluyor. Onun uğruna her şeyi yapabiliyorsun. Kendinden geçiyorsun ama ondan geçemiyorsun, ondan gidemiyorsun.

En kötü gününde elinden tutup o çıkarıyor seni karanlıktan, umut ne demek öğretiyor sana en baştan. Senin kalbinin yoldaşı, aklının yarısı oluyor. Sen bir ağladıysan o bin ağlıyor… İşte tam da bu yüzden gidemiyorsun ondan, geçemiyorsun, vazgeçemiyorsun. Çünkü biliyorsun eğer sen ondan gidersen nefessiz kalacaksın, hayat senin için anlamını yitirecek, yaşamak için nedenin kalmayacak…

Daha neler neler söyleyebiliriz bu hususta.

Bütün bunların en güzel örneği Mahir&Feride değil midir? Bize tüm bunları öğreten onlar değil midir?

Ve Karadayı Ailesi/Ailemiz

Aile olmak için illa kan bağı olması gerekmiyor.  Biz öyle güçlü bağlarla bağlandık ki birbirimize vazgeçemez olduk. Her sabah kalktığımızda birbirimize ‘günaydın’ diyoruz. Her gece yatmadan önce ‘iyi geceler’ diyoruz. Birimizin mutluluğu hepimizin mutluluğu oluyor ama en önemlisi birimizin acısı hepimizin acısı oluyor. En ufak bir şeyden mutlu oluyoruz, mutlu ediyoruz birbirimizi. Gerçekten çok iyi dostluklar, çok iyi arkadaşlıklar hatta kardeşlik bağları kuruldu Karadayı sayesinde. Abla(Abi)-kardeş ilişkisi kuruldu çoğumuzun arasında. Ve gerçekten çok seviyoruz birbirimizi.

Karadayı ailem iyi ki var diyorum her daim. Ben hepinizi ayrı ayrı çok seviyorum.

Ve bütün bu güzel şeylere vesile olan sevgili senaristlerimiz Sema Ergenekon & Eylem Canpolat gerçekten size minnettarım. Bize bütün bunları hissettirdiğiniz için size minnettarım. İyi ki varsınız! Sizleri çok seviyorum. 

İşte bu yüzden 'KARADAYI SADECE BİR DİZİ DEĞİL BİZİM İÇİN.'

Sevgilerimle…


İrem Sevinç

Karadayı.. Bir Sevgi Hareketi


Bizler toplum olarak acıyı daha çok seviyoruz. Bu hayatımızın bir gerçeği. Acı ile yoğrulmuş ruhlarımız. Mutlu olmak için çabalıyoruz ama mutlu olmayı bile acı çekmeden başaramıyoruz. Ağlamanın ve ağlatmanın bu kadar kolay olduğu günümüzde, gülmek ve güldürmek, sevmek ve sevilmek niye bize bu kadar zor geliyor; işte bunu anlamaya çalışarak hayat yolumuza revan oluyoruz. Anlamaya mı çalışıyoruz yoksa anlamamak için ısrar mı ediyoruz bilmiyorum, ama küçük bir çocuğun gözlerine baktığım zaman aklımdan geçen, anlamamak konusunda ısrarcı olduğumuz oluyor.

 

Karadayı başladığından beri bu sualler çokça takılır oldu zihnime. Biz bu dizi ile o ısrarcılığımızı bir kenara bıraktık ve mutlu olmanın, sevmenin, mutlu etmenin ve sevilmenin aslında hiç de zor anlaşılır bir his olmadığını gördük…bu yolda birlikte yürürken.. Birbirimize öğretmeye başladık farkında olmadan. Sonra dönüp bir baktık halimize, herkesin yüzü gülüyor, herkes daha mutlu, herkes birbirinin yokluğunu fark edebilecek kadar yakın o yüreklere.. Kabul edelim ki değişmeye başladık biz bu dizi ile.. Sadece bu nedenledir ki ısrarla söylüyoruz; Karadayı sadece bir dizi değil bizlerin nezdinde.

 

Yeni bölüm fragmanı ve ardından gelen o aşk ve sevgi dolu karelerle bahar geldi yüreklerimize. Evde, işte, yolda, otobüste, vapurda.. o anlık etkileşimlerle yüzümüzde gülümsemeye sebep oluyorsa, siz “Karadayı” ya sadece dizi diyerek geçebilir misiniz? 

 

Yürekten inandığım bir değer vardır benim;

 

“Eğer bir insanın yüzündeki tebessümün sebebiyseniz, siz kendi Miracınıza yükselmişsinizdir..”

 

Bu kadar insanın yüzündeki tebessümün sebebi ise bu dizi, gerçekten de bir “Karadayı/Sevgi Hareketi” değil midir?

 

68.bölümü, sabırsızlığın sabra karıştığı bir duygu ile bekliyoruz şimdi. Özet her ne kadar canımızı sıkmış olsa da bir nebze, biz acı ile yıkanmaktan soyunduk bir kere.. Yolumuzdan çevirmek isteyenlerin vay haline!

 

Mutlu olduğumuz anların kısalığından çok o anların bizdeki dokunuşuna dem vurmak benim niyetim. Bardağın dolu tarafını görmek olsun bundan sonra hedefimiz ki zaten 67 bölümdür bunu yapıyoruz hep birlikte.

 

8 lerin mucizesi diyelim biz yine buna çünkü adım gibi eminim 68.bölüm su serpecek yüreklerimize. Öyle bir tohum ekildi ki bize - umut diyoruz biz onun adına- ekenler bile gelip sökemez onu içimizden. O fragman ve resimlerden sonra bir adım geri çekilip bize bizim yüzlerimize bakınca bunu bir kez daha anladım. İnancımız tam.

 

Feride’nin o evden Kara ailesi ile çıkacağını ama kalbinin kırıklığının taa buralardan görüneceğini hepimiz biliyorduk. O gece o evde ezilen ve kırılan yegane kişinin Feride olacağını biliyorduk. Yanılmadık. Çünkü en doğalıydı onun o babasına olan inanma isteği.

 

 İnandığın yerden kırıldığında yaşanılan o acıyı bilmeyenimiz var mı?

 

İşte yarı sevinç yarı burukluğunun gözlerinden okunması bu yüzden Feride’nin. Şimdi Mahir’e çok iş düşüyor. Çünkü Feride için kırılma noktaları yeni başlıyor. Hem de öyle böyle değil bu noktalar. Nefessiz bırakacak onu. Belki de onarılması zor yaralar bırakacak ruhunda. Babasının bu işlerin başındaki kişi olduğunu öğrenmesinden çok Bahar’ın ve Melih’in katili olduğunu öğrendiği an dünya başına yıkılacak. Tüm bunları düşününce o isteme gecesinden sonraki Kara ailesi sahiplenişinin değeri çok daha artıyor gözümde..

 

Hani nasıl ki Nazif gibi bir babadan Orhan gibi bir evlat yetişmişse, Mehmet Saim gibi bir babadan da Feride gibi bir evlat yetişmiş.. Demek ki aslında yürünülen yol babalarımızın yolu değil, inandığımız değerlerin yorumlandığı yüreğimizde yanan kandillerin aydınlattığı yolmuş.

 

Bu noktada yeni sezona dair temennim artık hiç kimsenin canının yanmaması ve bir kaybın daha olmaması iyilere dair. Bitmek bilmeyen o planların bir son bulması ve birileri yüzünden başka birilerinin asla zarar görmemesi.

 

Birbirlerinin yüzüne bakamaz duruma gelmemeleri ve o ellerin bir daha hiç ayrılmaması. Çok daha sert bir sezona giriyoruz artık. Sezon sonunun nasıl olacağını kestirmek çok zor. Bizi nasıl bir son nasıl bir sürpriz bekliyor bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey sınanmaya devam edilecek olan bu aşkın her darbeden daha da güçlenerek çıktığı.

 

Ben bu duygularla izleyeceğim 68 ve sezonun geri kalan bölümlerini. Anı yaşayacağım. Sinir harbi yaşasam da çoğu zaman yüzümdeki gülümsememe sebep olan bu diziye olan inancımı kaybetmeyeceğim. J

 

Hepimiz hak ediyoruz bunu..

 

Sevgilerimle…

 

Filiz İŞLER

Senin Prensin Bu mu?


67. Bölüm Üzerine…

 

Üzerinde durulması gereken öyle sahnelerle doluydu ki bu bölüm, nereden başlanır nerede son bulur sözler, kestirmek oldukça güç. Hani son bulmaz o sözler ama biz üç nokta koyar ve kalemi uzatırız arkadaşımıza. Biliriz ki aynı duygularla devam eder o cümleler sekteye uğramadan… O nedenle ben tüm sahnelere değinmeyeceğim. Sözü arkadaşlarıma bırakacağım..:)

 

Nazif Baba… Sevgili Çetin Tekindor ile öyle güzel hayat buldu ki, sanırım ilk defa bir oyuncu rolün de üzerine çıktı. Nazif mi Çetin ağabey düşünülerek yazıldı yoksa Çetin ağabey mi Nazif Kara için tercih edildi? İşte bunların hepsi birbirine karıştı. Roller yazıldı ve yazarken ne düşünülerek yaratılmışsa o karakterler tam da öyle hayat buldu bedenlerde.

 

Nazif Baba’nın artık özgür bir insan olduğunu öğrendiği o sahne işte tam da buna örnek verilebilecek bir andı. Öyle bir an ki,bize “demdir bu” dedirtti. Hayat demini buldu…

 

Ben kendi adıma bu diziyi sevgili Çetin Tekindor olduğu için izlemeye başlayan biri olarak yine tekrarlıyorum; Çetin Ağabey olmadan, Nazif Baba’nın bulunmadığı bir Karadayı asla tam olmayacaktır.
 
Hep dedik ki bu aşkın Nazif Baba’ya ihtiyacı var. 67. bölüm bu sözümüzün kanıtı olmadı mı bizler için? Bu aşk öyle bir noktaya geldi ki, emin olduğumuz tek bir şey varsa buna dair,  oda Nazif Baba olmadan işin içinden çıkamayacak olmalarıdır bizim aşıkların.

 

Neden mi? Çünkü Mehmet Saim’in söylediği o sözler öyle yenilir yutulur cinste değil. Orada, o sözler karşısında Mahir yalnız başına olsaydı, o gece de yaptığı gibi kalkar ve giderdi. İyi ki yalnız değildi ve çok şükür Nazif Baba da oradaydı diye dua ettirdi bize. Mahir’in dillere destan olmuş fevriliği yine olmadık işler açacaktı yoksa başına.

 

O gece orada bana göre en çok ezilen taraf Feride oldu. Kara ailesi başına gelecekleri tahmin ederek orada bulunuyordu ama Feride bir kez daha babasına inanmıştı ve üzülerek söylüyorum ki bir kez daha hayal kırıklığına uğradı. Feride o gece orada ailesini seçti. Gerçek ailesini.. Yani Mehmet Saim, ona göre kepazelik olan bu isteme merasimine aklınca engel olarak aslında kızını kaybetti.

 

Benim gelecek bölüme dair dileğim Feride’nin Mahir ve Nazif Baba ile birlikte o gece oradan ayrılması olacaktır. Tüm bu olanlardan sonra o evde kalması yakışık almayacak çünkü. Hani hep altını çizmişti ya “ben bu evden ayrılmadım babam gönderdi” diye, işte şimdi bu durum değişti.
 
Mahir hastanede ona ne demişti?

“Bir gün gelecek seçim yapmak zorunda kalacaksın baban ve benim aramda.”

 

Feride işte o yol ayrımına geldi ve seçimini yaptı. Zaten ailesinin söz ve davranışları ile hiç hak etmediği tavra maruz kalan Kara ailesinin önünde küçük düşen Feride’yi, içinde bulunduğu bu halden yine Nazif Baba’nın o güzel sözleri ve Mahir’in sevdası çekip alacaktır. Çünkü kalbi kırılan, tutunacak dalı kalmayan biri olarak Feride, içindeki yangınlara rağmen derin üşümeye başladı o gece..

 

Tüm bu gerilimli sahnelere rağmen öyle anlar vardı ki hepimiz gülümsedik o sahnelerde..:)

 

Neşe’nin “bu mu senin prensin”bakışı ve Mahir’in aldığı çikolatayı nasıl tutacağını bilemediği çiçekçi sahnesi..:) o kadar içten o kadar doğaçlama olunabilirdi. Öyle de oldu…
 
Yazanın da  çekenin de oynayanın da izleyenin de eline emeğine sağlık. Bugün herkes bu diziden bahsediyorsa bu gerçek bir ekip çalışması olduğu içindir. O güzel sözlerle hayat bulan o karakterleri yaratan sevgili senaristlerimiz... Yazılabilir ama oynanamaz düşüncesini yıkıp geçen oyuncularımız  yazılır oynanır ama yönetilemez diyenlere ders veren yönetmenlerimiz.... Yazılır oynanır çekilir ama seyirci hak ettiği değeri vermez diyenlere duble selam çakan bizler... iyi ki varız ve iyi ki birbirimizi bulmuşuz. Şuna can-ı gönülden inanıyorum ki birimiz olmazsak bir eksiğiz...
 
Son bir not: 68 ve 69 sevgili Cem Karcı'nın yöneteceği bölümlermiş diye duyum aldık. O dakikadan beri kalbimiz yerinde değil ayrı bir yerlerde atıyor bilesiniz..:) İşin özü Cem Bey'in bu aşka bakışını seviyoruz. Lakin sevgili Uluç Bayraktar'ı da yere göğe sığdıramıyoruz. Bu böyle biline..:)
 
Sevgilerimle...
 
Filiz İŞLER
 
 

 

Yüreğine aldıklarını… yüreğinle koru….

Nasıl başlasam…
Konuyu düşünüyorum.. ben ne yapardım diye soruyorum kendime….
evet aynısını yapardım..yani Mahir gibi davranırdım…gerekirse özgürlüğümden..ismimden… her şeyimden vazgeçerdim..
çünkü aynısını… eminim… benim için ailemde bulunan herkes yapardı…bu yüzden Mahiri çok gerçekçi buluyorum..

dizide işlenen aile tablosu örnek alınacak bir aile ...Sevgi..Saygı…güven..fedakarlık…vefa…vicdan
hoş ve akıcı konusuyla …çarpıcı ama bir o kadar da ilginç senaryo..
bu yüzden çok sevdim ben bu diziyi…
Bu dizi sayesinde güzel şiirler dinledik..şarkılar duyduk..ne güzel diyaloglara şahit olduk….
70li yıllarda kullanılan güzel kelimeler öğrendik… değil mi ?..cancağızlarım …mamafi…eksantrik..
uzun süredir dinlemediğimiz veya ilk defa duyduğumuz şarkıları dinledik..

yok olmuş mahalle delikanlı anlayışını…imkansızlıklarla  başlayıp aşka dönüşen iki insanın yaşantısını..tutkusunu…
çok isteyip de aşkını itiraf edememe halini ..Aşka karşı verilen savaşı…karşı durmaları…
ama aşkın galip gelişini …acılara ve sevinçlere şahit olduk..
koklayarak öpmeyi hissettik…

böylesine ince ayrıntılarda gizli işaretler bizleri alıp o yıllara …başka yerlere taşıdı
ve günlük yaşantımızın sıkıntılarını unutturdu..nasıl doğalmış…sahiciymiş dedik..
Kandırdığımız yüreklerimiz… gerçek aşkı yeniden hatırlayıp canlandı..
Biz yeniden AŞKA AŞIK  olduk…evet bunlar için Karadayı  ailesine minnettarım.



Şimdi yüreğinizi ortaya koyun..bu acıyla… capcanlı durabilecek mi?
Sizde aileniz için duyduğunuz çok güçlü bir şey var… adı SEVGİ..
SEVGİ Evrenseldir…ruhtan doğar…akılla büyür..vicdanla olgunlaşır…
hiç kimse altın yığınları gibi kasasına kilitleyemez onu..
onun yeri kalptedir…bir annenin kalbinde, babanın kalbinde,ablanın,kardeşin,Sevgilinin,

Bir bahçıvanın elindedir… SEVGİ tohumları saçabilmek için…evet SEVGİ sözcükle verilmez…
Yeter ki siz Onu vermek isteyin…SEVGİ zaten kalpte verilmeyi bekler ve ister…hatta zorlar sizi…
Bekletmeye… saklamaya gelmez…

Yüreğinizin derinliklerine düşen.. işleyen bu ateşi söndürmek mümkün mü?
Bence değil….O yandıkça yanacaksınız…O kaldıkça sizde hayatta kalacaksınız..

Onlar giderse…Onlar olmazsa?
Bunu düşünmek bile korkutur insanı…asla bir Son düşünmezsiniz..

Hiç bitmeyecek gibi yaşayacaksınız.. çünkü yüreğinize söz dinletemezsiniz..
Sevdikleri olmazsa asidir gönül...yorgundur..ritmi bozuktur….
Sevdikleriniz için feda edersiniz  her şeyi… ne olacağını düşünmeden..aptallıklar yaparsınız..
çünkü ailenizi..Sevdiğinizi seviyor..korumak istiyorsunuz.. .
canınız pahasına Ailenize…Sevdiğinize tutkuyla bağlısınız….
onlar için kendinizden vazgeçer ve savaşmaya başlarsınız..

Sıradan biri olamazsınız,farklı olmalısınız bu durumda…planlar yapar…tuzaklara düşersiniz..
Ailenizden… Sevdanıza…Sevdanızdan….Ailenize ayrım yapamazsınız.Her ikisini de yanınızda  istersiniz..
Sevdiğiniz yanınızdaysa kendinizi daha da güçlü hissedersiniz..çünkü O diğer yarınızdır …
aklıyla…yüreğiyle…ruhuyla…bedeniyle…kenetlenmiştir.. ellerinizden sımsıkı tutuyordur.

Ben… Sen’im….Sense… Ben’sin
Sen benim…bende Senin geleceğinim.
Sen.. Ben ayırımı olmaksızın tek yürek… Biz..dersiniz

Izlediklerimiz Aşk…
Aşık olmak bağlanmak onunla nefes almak,yokluğunu kabullenmemek… onu olduğu gibi kabul ederek aşık olabilmek..
yalnızca kendi olduğu için… değer vermek

Sır..Acı…
ölümün kıyısından diplerden çıkış için çabalardı..
Her seferinde uçurumun kıyısından dönmekti..çoğu zaman vurgun yemekti..

Herkesten…her şeyden bir parça taşıyan bir hikaye…
Kötüler olmazsa.. iyiler ortaya çıkar mı ? Adalet yerini bulacak…ilahi Adaletten şüphe duymuyoruz… o zaten tecelli edecektir.






KARADAYI;
8 Ekim 2012 başlama tarihi…8 lerin sihri buradan geliyor herhalde J

Bazen bir insan size bir kitap tavsiye eder…okur ve çok seversiniz….bazen de bir kitap size bir insanı tavsiye eder…okuyup okumamak size kalır..


Eylem Canpolat….Sema Ergenekon …hayal eden…yazan…

Başta Çetin Tekindor…Bergüzar Korel…Kenan Imirzalıoğlu ve Karadayı’ya emek veren…
aynı zamanda can verenler..kısaca o sette olan tüm Karadayı ailesi…
yaşattıklarınız için ..sizlere TEŞEKKÜRÜ borç bilirim.

Tanıtımlar yaz boyunca dönüyor…1.fragman…2.fragman…3.fragman…
Arada görüyorum…ilgimi çekiyor ama tarihi yakalar mıyım diye hayıflanıyorum ve tabii ki kaçırıyorum…ve izlememe kararı alıyorum L

o gün rastgele açılmış kanalda …gece geç bir saat Karadayı tekrarı veriliyor …
7.bölüm Ada sahneleri…Büyükada…
sonra  tutkum olan… Karadayı ile serüven J başlıyor.

Feride ve Mahir… yürekleri kıpır kıpır…bakışlar etkileyici
Aşkın “A” hali..dalıyorum ekrana
Gözler parlıyor…yüreklerde bir sıcaklık ve samimiyet…onlar birbirine.. bende onlara tutuluyorum…
sonra kaçırdığım bütün bölümleri ardı ardına izliyorum
Gülümsüyorum…ağlıyorum…seviniyorum…üzülüyorum…endişeleniyorum..bağlanıyorum…bütün duyguları yaşıyorum

Diziyi özlemeye başlıyorum…kahramanları özlüyorum..
Muhteşem bir his … izlemek …özlemek…beklemek
Insanı  farkında olmadan içine alan garip bir çekim alanı oluşuyor...büyülüyor..
Replikler aklıma geliyor …. hayallere daldırıyor..

Karakterler rolün içine girmemişte… sanki karakterin ta kendisi… o kadar gerçek duruyor ki…karakterler öylesine tutarlı ki
Duyguların,ifadelerin ekrana taşınabilmesi için aracı görmüyorsunuz.
Telaş,kaygı,sorumluluk,Aşk,sevgi,saygı ekran başında ki insanlara hemen geçiveriyor.

Dizide hayat,aile,baba,anne,kardeş,aşk,dostluk,arkadaşlık,komşuluk,dürüstlük,fedakarlık,vefa,özgürlük,adalet ve UMUT etme gibi…
yaşantımızın hep içinde olan ve çoğu zaman… bizim ya kıymetini bilmediğimiz…
yada  farkında olmayacak kadar bencil yaşadığımız dünyamızı çok güzel anlatıyor…hatırlatıyor. 

FERİDE:  Çok güzel..ilkeli…zeki…eğitimli..işini çok seven..hakkaniyetli…yardımsever….çalışkan…ahlaklı…terbiyeli…sadık…marifetli..
Masum tertemiz yüzü ve bakışları berrak su gibi… aşkını kalbinde yaşayan ve bu uğurda hiç bir şeyi ve kimseyi umursamayan..
bazen mesafeli…soğuk görüntünün ardında küçük bir kız çocuğu kadar naif ve sıcakkanlı…

MAHİR: Çok yakışıklı…zeki…akıllı…cesur…mert…ahlaklı….terbiyeli…seveni çok olan…sadık…inatçı…
ailesine düşkün ve bağlı..onlar için canını verecek kadar gözü kara…özgüveni çok…verdiği sözleri  tutan…tam bir delikanlı
Yani ikisi de aynı hamurdan….

Feride,Mahir ve diğer değerli oyuncularımız…
Dizi kahramanları değil de ..sanki yıllardır tanıdığım insanlar…
Onlarla aynı duyguları yaşıyor..sanki mahkeme koridorlarında onlarla yürüyor…davalara katılıyor….
Veznecilerde geziyor…
Fırından ekmek alıyor…Mahirin kundura dükkanından ayakkabı seçiyor…
Feride’nin evinde yaşıyorum…
Öylesine içindeyim ki dizinin… Pazartesiyi iple çekiyor…Salı ve diğer günlerde de herkesle yorumluyor…tahminler yapıyor…
Çarşamba fragman.. özet..foto bekliyor…(ilk sezon özen vardı ve dizi sonunda hemen fragman verilirdi 2.ve3. fragman beklenirdi J)
Hafta sonu tekrar izliyor…kısacası bütün hafta Karadayı haftası oluyor…onlarla yaşanıyor..

Karadayı son yıllarda çekilmiş en özel dizi…
Konusuyla.. senaryosuyla…müziğiyle..çekimleriyle..kostümleriyle ve tabii bu muhteşem eşsiz OYUNCULARIYLA

hepimiz farklı insanlarız…farklı hayatlarımız var… ama binlerce insan bir dizi karesinde eşit olabiliyor ve aynı duyguların tadını alabiliyor.
Senaryonun son zamanlardaki ilerleyişinde hatalar…durgunluk olsa da….2.sezonda heyecan azalsa da…
Oyuncuların sevgisi ve aradaki yükselişler yine yeniden bağlıyor….

Can senaristlerimiz…Sevgili Eylem Canpolat ve Sema Ergenekon
Bir düş kurmamıza imkan verdiniz…umudumuzu kaybettirmeyin….ne olur bizi kötü bir Son la sınamayın..
Sol memenin altındaki cevahir kararmasın…
Iyıler kazansın..kötüler cezasını çeksin… adalet gecikmeden yerini bulsun…çok istiyoruz.


Nazif babam hürriyetine kavuşsun….Feridem ve Mahirim evlensin…çocukları olsun…mutlu mesut yaşasınlar…
Yasin ve Songül muradına ersin hukuk yolunda çalışsınlar…Ilknurun….küçük Nazifin yüzü gülsün….
……

M.Zalim ..Sinan…Necdet ve diğerleri….cezalarını hukuk yoluyla alsınlar
özgürlüğü ve hukuk devletini görelim..adalete yeniden güvenelim...yargılanmalarını izleyelim…




Evet çok uzun oldu farkındayım..bitiriyorum…
Teşbih de hata olmazmış… var ise… affınıza sığınıyorum…

Yanınızda UMUT ve mutlu bir yarını taşımanız dileğiyle
Yüreğinizde her zaman kocaman Sevgi olsun…Sağlıkla.. Sevgiyle kalın….


Mahir&Feride Fan Club üyesi

Nelly Dayrall


Bir Diziden Daha Fazlası Karadayı

8 Ekim 2012  sadece televizyon tarihi için efsane olacak bir dizinin başlangıcı olmadı.Kimsenin hayal edemeyeceği kocaman bir ailenin oluşmasına da temel teşkil etti.

Kenan İmirzalıoğlu, Bergüzar Korel, Çetin Tekindor ,Yurdaer Okur gibi oyuncuların önderliğinde çok güzel bir oyuncu kadrosuna sahipti.Daha önceki projelerinde kalemlerini ustaca kullanan Sema Ergenekon ve Eylem Canpolat yazıyordu senaryoyu.Ezelde yönetmenlik adına farklılık yaratan Uluç Bayraktar ve Karadayı’da farklılık yaratacak Cem Karcı oturmuştu yönetmenlik koltuğuna.Diziyi izlemeseniz de o dizi için yapılan müziği zevkle dinlediğimiz Toygar Işıklı müziğin başındaydı.Şu anda dizimize özen göstermediği için kırgın olduğumuz ama çok güzel işlere imza atan Ay Yapım imzalı olacaktı dizimiz.Dizi mutfağı çok geniş daha sayamadığım tüm emekçiler sizlerde iyi ki varsınız sağ olun var olun.Böyle bir ekiple bence zaten Karadayı ekrana diğerlerine göre en az 3-0 önde başlamıştı.Reytingleri alt üst edebilirdi etti.Her hafta konuşulabilirdi konuşuldu.Bunlar olağan ama Karadayı bizler için bir diziden fazlası oldu.Karadayı artık ADALETİN ve SEVDANIN sembolü oldu.

Çetin Tekindorla karşılaşsam Çetin bey yerine Nazif babam diye seslenirim. Kenan İmirzalıoğlu  Bergüzar Korel eminim ilerde de çok başarılı işlere imza atacaklar ama onlar Mahir Feride olarak yüreğime öyle işlendiler ki hep öyle kalacaklar.Bazen senaristlerimizi eleştirsek de adalet ve sevda bu kadar güzel yazılamazdı.Oyuncularımız zaten oynamıyorlar yaşıyorlar ve yaşatıyorlar.

Karadayı bir diziden fazlası.Yıllardır olan pazartesi sendromunu yok ettirdi daha ne yapsın demi.Merdivende komşularımızla ayaküstü 5 dakika Karadayı konuşalım diye başlayıp da saatlerce konuşup dizlerimizin ağrıması,gelenekçi olan babamın cep telefonunda yıllardır standart melodisini değiştirip Karadayı ıslık melodisi yapması,ekmek almaya gittiğimde fırıncı Ali Amcanın ne olacak bu Mahir’in hali deyip dertlenmesi,çevremde dizi izlemeyenlerin bile dizikolik olması,aşık olmamışların Mahir Feride gibi sevdam olsun diye dua etmesi,twitterda 3.000’den fazla kişiden oluşan bir aile oluşturması zaten bir diziden daha fazlası olduğunun kanıtıdır.

Özellikle twitterda Mahir Feride Fan Club sayesinde tanıştığım canım ailem hepinizi çok seviyorum.Twittera bir arkadaşımız girmeyince meraklanıyoruz.Beraber üzülüyoruz beraber seviniyoruz.Birbirimizin derdi bile derdimiz oluyor.İşte biz böyle kocaman bir aileyiz.

Aslında söylenecek daha o kadar çok şey var ama vaktim şimdilik bu kadar yazmaya yetti.

Hatamız varsa affola.
Sevgiler.
MELEK

Sevmek nedir? Sevilmek nedir?

Sevmek nedir? Sevilmek nedir?

Belki de çoğumuz ne sevmenin ne de sevilmenin nasıl bir şey olduğunu bilmiyoruz. Hatta belki hiç öğrenemeyeceğiz. Ama Mahir&Feride aşkını sevdasını izledikten sonra sevdanın ne olduğunu yaşamasak bile anlıyoruz.
En baştan başlayalım…

Mahir… Bir anda öyle bir tuzağın içinde buldu ki kendini. Ne yapacağını bilmiyordu. Canını borçlu olduğu babası işlemediği suç yüzünden idam edilecekti. Mahir babasını kurtarmak için nelere kalkıştı. Sahte kimlik hazırladı. Avukat olarak adliyeye girdi. Babasının dosyasına bakan hakimin karşısına çıktı. Kendini Stajyer Avukat Salih İpek olarak tanıttı. Bu yola çıkarken tek isteği babasını darağacından almaktı. Aşk/Sevda hiç aklından geçer miydi?

Gelelim Hakime hanıma… Sert, dediğim dedik, önyargılı ama bir o kadar da adaletli, ailesine en çok da babasına düşkün. En iyi ve de tek arkadaşı kardeşi Melih.  Hakime hanım çok ketum biri olduğundan hiç arkadaşı yoktu.

Avukat Salih İpek  - Hakime Feride Şadoğlu

Hakime Feride kanunların sadece hukuk fakültesinde öğrendiği gibi olduğunu düşünüyordu. Kanıt/tanık bir dava için vazgeçilmeziydi. Her şeyin kağıt üzerinde yazıldığı gibi olduğuna inanıyordu. Her şeyi göründüğü gibi zannediyordu.

Avukat Salih, kendini farklı biri olarak tanıttı ama hiçbir zaman Mahir iken olduğu değerlerden vazgeçmedi. Haklı olduğu zaman herkese karşı durdu. Her şeyin göründüğü gibi olmadığını ısrarla savundu. Feride’ye bile her şeyin göründüğü gibi olmadığını gösterdi.

Hakime Hanımla Avukat Bey adliyede genellikle beraber vakit geçiriyorlardı. Hakime hanım Salih’den etkilenmeye başlamıştı. Çevresinde olanlardan çok farklıydı çünkü Avukat Salih. Feride’de hiç kimsenin görmediği şeyleri Salih görmüştü. Salih’de kendine bile itiraf edemese de hoşlanıyordu Feride’den. Zaman geçtikçe aralarındaki resmiyet her defasında biraz daha ilerleyen bir samimiyete dönüşüyordu. Salih’in Süleyman Savcının gizli soruşturmasını Feride’ye bıraktığını kanıtlayan belgeyi Feride için son anda bulmasıyla Feride kendine söz geçiremedi ve Salih’in dudağına bir buse kondurdu. Salih ilk başta biraz şaşırdı ama Feride’nin busesine karşılık verdi.  Böylece Salih&Feride arasında yepyeni bir sayfa açılmış oldu.

Salih, Feride’yi seviyordu ama babasının davasının peşinde koşarken aşık olmayı hem de babasının dosyasına bakan hakime aşık olmayı kabul etmek istemedi. Ama aşkından kaçamadı. Tam Feride’yi kaybetmek üzereyken aşık olduğunu itiraf etti. Bu itiraf bir kez daha bağladı Salih ile Feride’yi birbirlerine.

Feride o kadar çok seviyor o kadar çok güveniyordu ki Salih’e hayatında babasına hiç karşı çıkmamasına rağmen Salih için babasını karşısına aldı. Evden ayrıldı. Salih ile olan ilişkisi çok güzel gidiyordu. Bir gün Salih ile beraber evine gidecekti. Aile olmak istediği adamı ailesiyle tanıştırmak için. Buraya kadar her şey çok güzel gidiyordu Feride için.

Ama Mahir öyle bir yükün altında eziliyordu ki. Sevdiği kadın onu başka biri zannediyordu. Artık bu oyuna devam edemeyeceğine karar verdi.

Feride’nin ailesiyle tanışmaya gideceği gün önce Feride’ye sadece onunla aile olmak istediğini söyledi sonra sevdasına her şeyi itiraf etti. Karşısına geçip Mahir Kara benim dedi. Yüreğinde fırtınalar koparak. Feride’nin bir daha onun yüzünü bile görmek istememe ihtimalini göze alarak.

Bu itiraf Mahir için hiç kolay olmamıştı. Ama Feride için çok daha zordu. Dünya resmen başına yıkılmıştı Feride’nin. Yaşamak anlamını yitirmişti. Çok öfkeliydi Mahir’e. Çünkü Mahir, Feride’nin umutlarını yarınlarını almıştı elinden.

Feride uzun bir süre Mahir’in babasını kurtarmak için kendisini kullandığını düşündü. Aşkına sevdasına inanmadı. Yalan dedi.

Mahir, Feride’nin gözü önünde vuruldu. Son nefesinde bile Feride’ye ‘’Seni çok seviyorum ahu gözlüm hep seveceğim.’’ dedi. Feride hala seviyordu Mahir’i.

Mahir babasının duruşması olduğu gün kalem kırılmasın diye kaçırdı Feride’yi. Yasin gelip Feride’ye her şeyi anlatacaktı. Yasin’in peşine polisler takılınca gidemedi tabi ki. Feride Mahir’e çok kızgındı. Mahir’in bir boşluğundan faydalanıp kaçmayı başardı ama Mahir, Feride’nin kaçmasına engel oldu. Tekrar eve döndüler ve Feride Mahir’e bağırıp çağırmaya başladı.

Mahir yine söyledi Feride’ye onu çok sevdiğini. Hatta gösterdi diyebiliriz. Feride’nin yanındayken, onun gözlerinin içine bakarken kalbinin nasıl çarptığını gösterdi canından çok sevdiği sevdasına.

Feride sevdiği adamla yalnızken ve Mahir’in söylediklerinden sonra söz geçiremedi kendine ve Mahir’in busesine karşılık verdi. Sonrası vuslat…

Bundan sonra yine her şey güzel gitmedi tabi ki. Birçok olay oldu. En önemlisi Feride tek dostu olan Bahar’ı Mahir ise Çitlembiğini kaybetti. İkisini de derinden yaraladı Bahar’ın ölümü.

Biraz geç olsa da Feride, Nazif Kara’nın suçsuz olduğunu anladı. Mahir ile olan ilişkisi ifşa olunca hiç tanımadığı bir adamla nişanlıymış gibi davrandı. Ailesine, adalete ama en önemlisi sevdiği adama Mahir’e oyun oynadı. Sırf masum bir adam asılmasın, suçsuz yere canından olmasın diye.

Feride mesleğini kaybedebilirdi bu dava uğruna ve hakkında dava açılmıştı. Belki mesleğine dair her şeyini kaybedecekti. Daha fazla bu oyunu sevdiği adamın gözlerine bakarak oynayamadı ve nişanın bir oyun olduğunu itiraf etti. Sevda yeminlerini hiç bozmadığını, ondan başka kimsenin olmadığını da sevdiği adama söyledi.

Tekrar beraber yan yana omuz omuza savaştılar bu dava için. Ne Feride nede Mahir asla vazgeçmediler umut etmekten. Asla vazgeçmediler birbirlerinden.

Beraber memleket değiştirecek kadar kararttılar gözlerini. Sonra Feride biricik Melih’ini kaybetti. Gidemedi sevdiğiyle. Mahir’de gitmedi zaten gidemedi. En zor gününde yine Feride’sinin yanında oldu.

Bu dava uğruna Mahir ile Feride’ye kim yardım edecek olsa gözlerini bile kırpmadan öldürdüler. Hala da öldürmeye devam ediyorlar. Ama Mahir ile Feride çare aramaktan umut etmekten vazgeçmiyorlar. Vazgeçmeyecekler.

Feride ikinci kere kendini feda etti. Yine nikah masasına oturmayı kabul etti. Bu seferde tek amacı Nazif Babaya yardım etmekti. Veda etti sevdiğine bir mektupla. Mahir yine engel oldu sevdiğinin başka bir adamla evlenmesine.

Biz Mahir&Feride’nin birbirlerine olan aşkına/ sevdasına, onların birbirlerine olan bakışlarına, gülüşlerine, tatlı tatlı atışmalarına, dokunuşlarına, kavgalarına aşık olduk.

Şimdi ise tek isteğimiz Mahir&Feride’nin hiçbir zaman ayrılmaması. Her zaman birlikte el ele olması. Her engeli beraber aşmaları. Ve tabi ki 3.şahısların olmaması. En önemlisi de Mahir&Feride’nin evlenmesi…  Deniz ve Bahar ile mutlu bir aile olmaları.

Şunu da söylemeden geçemeyeceğim Nazif Babanın asılmaması bizim için çok önemli. ‘’Geç gelen adalet, adalet değildir.’’ dedik üstüne basa basa. Bu yüzden de  ‘’en son umut ölür diyoruz’’ ve güneşin biraz da bizler için doğmasını bekliyoruz inatla ve de sabırla…   

Son olarak Karadayı ailem sizleri çok seviyorum! J

Sürç-i lisanımızı affedin lütfen…

Sevgiler!
İrem Sevinç