Herşeye rağmen!!! 'Bir sinema çıkışı karşılaşabilmek' adına…

Yeni sezona, Karadayı ailesine ve  okuyan herkese merhaba…

Aylar önce söz verdiğim halde çok geciktirdim.. Sözümü hiç unutmadım ama zamanım olsa keyfim olmadı, keyfim olsa zamanım.. Affedin… Bu güne kısmetmiş sizlerle duygularımı paylaşmak.
Aslında yazacak, paylaşacak o kadar çok şey var, vardı ki aklımda. Sizleri okuyorum, coşuyorum… Ve aynı duyguların hissedildiğini bilmek ayrı bir heyecan, farklı bir keyif veriyor. İnsanın okudukça paylaşası, paylaştıkça kaynaşası geliyor..

Bir Nazım Hikmet sevdalısı olarak tanıtım fragmanından sanırım farklı etkilendim... Sonrasını eşelemek yerine Feride&Mahir’in 'an' içindeki sevdası-duyguları-durumlarıyla örtüştürdüğüm, üstadın iki şiiri üzerinden yola çıktım duygu paylaşımımda.
Burada ilk olacağı için heyecan da yaptım biraz.. Hatalarım vardır affola…

***

SEN

Sen esirliğim ve hürriyetimsin,
çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin,
sen memleketimsin.

Sen ela gözlerinde yeşil hareler,
sen büyük, güzel ve muzaffer
ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin...

Nazım Hikmet Ran


***

''Sen esirliğim ve hürriyetimsin...''
''Ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin...''


Hasretlik güzeldir sevda yeli estiğinde... Hasretlik güzeldir kavuşmalar hayal edildiğinde... Ve hasretlik en güzeldir ayrılıklar bittiğinde...

Ya bitmezse!? Ya sevdalar yel yel eserken, kavuşmalar ulaşılmazsa? Hasrete gün sayarken, kıyamadan parmak ucu dokunduğun, parmak ucu ulaşılmaz olmuşsa? Esir düşersin hürriyete, hürriyetin zamanlara esirdir... Sen ise sadece esir olmak istersin hasretle beklediğine..

 'O' yoksa eğer, hürriyet neyine? esaret(!) neyine..?


‘’Allahım bu kızı bana yaz! Kaderi kaderim olsun!’’

Dualar, dilekler, hayaller…
Her dileğin, her hayalin, her duanın ardında biriken sevdaları…

Damla damla biriktirdikleri sevdalarını, kana kana içemediler…
Vurgun yürekleri, vurgun yemekten yorgun düştü.

‘’Sensizlikten ölmektense seninle ölürüm.’’

Yorgun, üzgün, küskün olunabilir fakat asla yılgın olunmamalı.
Verilen canların, alınan umutların bedellerinin ödenme vaktidir!

Analar ağlamamalı, yürekler yanmamalı…
Kimin ne ile ise derdi, artık ortaya çıkmalı…



YÜRÜMEK

Yürümek;
yürümeyenleri
arkanda boş sokaklar gibi bırakarak,
havaları boydan boya yarıp ikiye
bir mavzer gözü gibi
karanlığın gözüne bakarak
yürümek!..

Yürümek;
dost omuzbaşlarını
omuzlarının yanında duyup,
kelleni orta yere
yüreğini yumruklarının içine koyup
yürümek!..

Yürümek;
yolunda pusuya yattıklarını,
arkadan çelme attıklarını
bilerek
yürümek...

Yürümek;
yürekten
gülerekten
yürümek...

Nazım Hikmet Ran


 ***

Kendini yakarcasına yürüyecek Mahir, bir mavzerin ucundan karanlıklara koşarcasına... Kör karanlıkta-karanlığın gözüne bakarcasına...

Zulasında sevdası, zulasında yanmış yüreği, zulasında tükenen umutları, zulasında elinden kalleşçe alınan hayalleriyle koşacak karanlıklara… Yüreği yumruklarında, sıktıkça daralacak! Daraldıkça yüreği, kellesi koltuğunda -balyoz misali koşacak..! Karanlıkta pusuya yatanlara, kahpe yalanlarla çelme takanlara..! Zalime-uğursuza-hak tanımaza..!

Bir bilinmezle savaşıp namertlerin zulümlerine boyun eğmektense, and içip sevdiği her şey adına kendini feda ederek inecek karanlık dünyalarına…

Ateş almış yüreklere su serpmeye yemin ederek…

Ve mavzerin ucunda...  Yanarak-kavrularak ışık olacak yarınlara...

Mahir Kara, kaybettiği umutlarını, girdiği karanlığı ve çaresizliklerini 'Adalet Mülkün Temelidir' yazılı bir çatının altında... Çaresizliğinin çaresizlere çare olma umudunu yeşerterek; ''Sayın mahkeme reisi ben anladım ki! Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak! Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?''diye soruyor, cevabı içinde saklı sorusunu…

Kendini, sevdasını, geleceğini yaktığının farkındalığıyla! üç asıra sığmayan adaletsizliği, üç satırla aktarıyor kürsüye… Ve cevap bekliyor adaletine vurgun olduğu, adalet neferi ahu gözlüsünden…


‘’Vicdana ne oldu hakime hanım?’’ demişti Mahir!.. Kurallar dışında kural tanımayan -kör, sağır, topal ve bir o kadar keskin kalemle ilerlemeye çalışan adaletin, adaletsizliğini sorgularken... Bazen riyakar, bazen acımasız ve bazen de adaletten yana adaletsiz olabilen adalet uygulayıcılarının, vicdanlarını hür olmaya çağırırken…

Tıpkı kardeşinin, derste verdiği ‘ders’ gibi....

Zeynep: (...) ..fiil hukuk düzeniyle uyuşmazlık gösterince de suç teşkil etmiş olur hocam! der iken;

Songül: (...) ..Zeynep manevi unsuru atladı... ...İnsan kusurludur, hukuk niye olmasın? Cezayı uygulayanlar en nihayetinde insanlar! Niyeti sorgulamazsak! yani kasıt var mı yok mu? diye etüt etmezsek, biz adalet uygulayıcıları olarak mutlak kudrete sahip olduğumuz yanılgısına kapılırız! diye sorgulamıştı!

''Hukuk niye kusurlu olmasın? Hukuku yazanlar da nihayetinde insanlar..!''

Bir de Feride görebilseydi, inanabilseydi buna..!

Feride narin, pamuk yürekli, adalete inanan–adalet için savaşan, vicdan hürriyetini elinden bırakmayan bir nefer… Ancak ‘Mutlak kudret’in kitaplarda yazılanlar olduğu yanılgısında… Şahit olduğu kötülükleri kalbine yazarken, aklına yazmıyor! Eğer aklına da yazarsa yargıladığı insanlardan farkı kalmayacağına inanıyor.

O okuduklarını uygulama doğrultusunda ilerlerken, okuyamadığı yürekler onu kitaplarda okudukları ile derinden vuruyor!

Diğer yandan yalanların en büyüğünü söylemiş olsa da Mahir’in dürüstlüğüne, cesaretine, inatçılığına, sınırsız sevmesine, fedakar ve vefakar oluşuna, önsezi ve kararlılığına vurgun Feride… Tüm bu özellikleri bünyesinde taşıyan birini sevmenin hazzıyla birlikte onu kaybetme korkusunu da yaşıyor… Biliyor sevdikleri için gözünü kırpmadan kendisini feda edeceğini… Onun fedakarlığını çok sevse de, sevdasının feda edilmesinden deli gibi korkuyor… Aklı çıkıyor, kalbi yerinden fırlıyor ona birşey olacak diye! Yanındayken bile hasretliğini çektiği, kokusunu cennet bildiği yarini koruma derdinde o…

Onlar birbirlerinde kaybolurken, birbirleri için gözden kaybolmayı göze alıyorlar… Sevdalarının zaman, mekan, mesafe gözetmeksizin kaybolmayacağını biliyorlar..!

Biliyorlar bilmesine de, yürek susuyor mu? Yanyana atmak istiyor… Cancana yürümek, elele koşmak, dizdize düşmek, omuz omuza ağlamak, ufka birlikte bakmak istiyor…

Çok şey mi bu?

Kalp her atışını sevdiğine duyursa da! avuç ortasına bırakılan yüzük, avuçlarından koparıyor hayallerini.. Gözler yaşlı, gözler umutsuz, gözler uzaklarda artık… Çok uzaklarda… Güzel günler habercisi, ufkun çizgisi sanki…

Yine de, yine de, yine de… Herşeye rağmen!!! Yeniden… En baştan…

'Bir sinema çıkışı karşılaşabilmek' adına…

Sevdaları, hayalleri, kayıpları ve ADALET adına...

Birlikte yanyana, cancana, omuz omuza..!





Senaristlerimize, oyuncularımıza, yönetmenlerimize... Emeği geçen herkes ve Karadayı ailesine... @MahirFerideFans nezdinde... Sonsuz teşekkürler.

Saygı ve sevgilerimle...
        İnci Kara

0 yorum:

Yorum Gönder