“Bir damla gözyaşında
boğulurum ben Feride”
işte bu yüzden
“Senin için senden vazgeçeceğim.”
“Senin için senden vazgeçeceğim.”
Merhaba Karadayı Ailesi...
Annemi kaybettiğimde çok gençtim… Acısı
tarifsiz… Onu bir daha göremeyeceğimi bilmek ve bunu kabullenmek zorunda olmak çekilen
acının en aşılamayanıydı…
Ölüm sessiz, ölüm çığlık, ölüm
kutuplardaki buz, ölüm yanardağdan fışkıran lav… Ölüm korku, ölüm cesaret, ölüm
yitikliğin doğuşu… Ve ölüm; çaresizliğin resmi…
Dönüşü yok! Umudu yok! Dermanı yok!
Gidenin ardından, içinde bolca ‘Keşke’ler barındıran bir hayatla
başbaşa kalmak yaşam boyu…
‘Keşke’ dersin yaptıklarına-yapmadıklarına-yapamadıklarına, söylediklerine-söylemediklerine-söyleyemediklerine…
Yaşadığının farkına vardığında ise utanırsın gülmekten,
mutlu olmaktan, hayal kurmaktan…
Aldığın her nefes haksızlık gibidir yüreğindekine…
Aldığın her nefes haksızlık gibidir yüreğindekine…
Sonra anlarsın ölüm aslında gidene değil, geride
kalanlaradır!
Bilinmeyene yolculananlar -yaşıyla, çektiği acılarıyla, ölme-öldürülme
şekliyle, ölüm sebebiyle- kısaca ardındaki
sorgularla bırakır izini… Tıpkı; dizimizin konusu ölümlerdeki… Suçlu olup hak
edeni, suçsuz olup günahsız gideni gibi… Süleyman Savcı, Kader hn. Mahperi,
Serra, Geveze Ahmet, Bahar, Melih, Turgut, Safiye hn. Küçük Nazif ve diğer
ölenler gibi…
Feride’nin çok sevdiği Süleyman abisi, can arkadaşı
Bahar hunharca öldürüldü! Acısı
tarifsizdi… Melih’i, kardeşi, canının
yarısı kendisi seçmişti ölümü, onanmaz acısıyla
kavruldu-dağlandı yüreği…
Kaybettiği canlara; bildiği, inandığı, ezber ettiği yoldan
ayrılmadan ‘sebepler’ aradı Feride… Yolsuzların yoluna sevdiceği taş koymasa hiç
bulamayacaktı… Kanını taşıdığı kişinin ‘sebep’ olduğunu kim olsa anlayamazdı… Feride
de anlayamadı…
Düşman hain, düşman hin, düşman acımasız…
Mahir, baş koyduğu yola babasının canını kurtarmak ‘keşke’
dememek için çıkmıştı… Ve bu uğurda; kokusuna hasret büyüdüğü annesini, hiç
tanımadığı gök gözlü karındaşını, karnında taşımadığı için bile helallik
isteyen analar üstü anasını, aklının, yüreğinin, geleceğinin umudu sarı
saçlısını kaybetti.. Canından dört can verdi…
Nasıl gülsün, nasıl yaşasın, nasıl sevsin, nasıl sevilsindi
artık! Hayaller, hayatlar durmuşken… Yanan bir ananın yüreğini ipin ucundan
almışken..? Canlarına, sevdiklerine, hayallerine kasdeden kana doymak
bilmeyenler hala pusuda beklerken…
“Tuzak bu Mahir! Başladıkları işi
biterecekler…”
“O vakit hapishanede yaparlardı bunu
Feride!.. Beni sevdiklerimle
sınıyorlar!.. Canımı yakarlarsa vazgeçeceğimi zannediyorlar!.."
“Keşke durdurmak için bir şey
yapabilsem ama ben gayrı-resmi ne yapabilirim bilmiyorum!
“Ben buraya yardım istemeye gelmedim
Feride! Sevdiklerinden biri ölecek
dediler!.. Ve bütün memleket seni nasıl sevdiğimi biliyor!.. Sana bir şey
olduğunda yaralanacağımı biliyorlar!.. Senin için korkuyorum, ayrılmıyacağım
yanından…"
demişti, sevdiklerinin öldürülme korkusunu yaşarken… Fakat artık çok iyi biliyor ki hedef doğrudan kendisi… Ve yok edilmesi için verilen emirler, yüreğinde taşıdığı herkes için…
demişti, sevdiklerinin öldürülme korkusunu yaşarken… Fakat artık çok iyi biliyor ki hedef doğrudan kendisi… Ve yok edilmesi için verilen emirler, yüreğinde taşıdığı herkes için…
“Bir damla gözyaşında boğulurum ben
Feride”
Mahir, Feride’sinin gözünden akacak bir damla yaş için
gözünü kırpmadan ömrünü vermeye hazır bir sevdalı…
“Beni bir daha görmeyeceksin Feride, yemin ederim… Senin için senden vazgeçeceğim.. Babam için bile olsa sana gelmeyeceğim. Yoluna çıkmayacağım, beni tanıdığını unutacaksın! Gözyaşlarına sebep olmayacağım… Ama bir sinema çıkışı tanışma ihtimalimizi elimden alanı bulacağım, şu halimizin şu çaresizliğimizin hesabını soracağım, bedelini ödeteceğim.”
“Beni bir daha görmeyeceksin Feride, yemin ederim… Senin için senden vazgeçeceğim.. Babam için bile olsa sana gelmeyeceğim. Yoluna çıkmayacağım, beni tanıdığını unutacaksın! Gözyaşlarına sebep olmayacağım… Ama bir sinema çıkışı tanışma ihtimalimizi elimden alanı bulacağım, şu halimizin şu çaresizliğimizin hesabını soracağım, bedelini ödeteceğim.”
Mahir artık yitirdiklerinin öcü için
değil, elinde-yüreğinde kalanlar için ‘keşke’leri geleceğinden çıkarmak için
yürüyor bilinmez karanlığa...
Mahir deli fişek, Mahir yaralı aslan…
Mahir deli fişek, Mahir yaralı aslan…
“(…) Zulasında sevdası, zulasında yanmış
yüreği, zulasında tükenen umutları, zulasında elinden kalleşçe alınan
hayalleriyle koşacak karanlıklara… Yüreği yumruklarında, sıktıkça daralacak!
Daraldıkça yüreği, kellesi koltuğunda -balyoz misali koşacak..! Karanlıkta
pusuya yatanlara, kahpe yalanlarla çelme takanlara..! Zalime-uğursuza-hak
tanımaza…(...)”
demişim bir önceki Herşeye rağmen!!! 'Bir sinema çıkışı karşılaşabilmek' adına… başlıklı paylaşımımda…
demişim bir önceki Herşeye rağmen!!! 'Bir sinema çıkışı karşılaşabilmek' adına… başlıklı paylaşımımda…
Mahir o izbe, bulanık, kan kokan
karanlığın kapılarını araladı…
Vicdan kavramını lugatlarından silmiş kan
emmeye doymayan kenelerin, insan sıfatında dolaşan şuursuz sürüngenlerin,
güçlerini güçsüzlerin çaresizliklerinden alan beleş yiyicilerin simaları ile
tanıştı…
İstemeselerde artık onların dünyasında….
Yürekleri; kemerlerine sıkıştırdıkları
400gr demir parçası kadar soğuk, ucuz ve sert, vicdan kavramı et yığını bedenlerinde
yer bulamamış, beyinleri sadece ‘vur’ emri için çalışan bu korkaklar sürüsünün
karşısında ‘Karadayı’ mahlaslı bir yiğit var artık!..
Köklerini kazımadan, gerçek düşmana
ulaşmadan, en tepedeki soysuzu yere sermeden, gelecekleri olmayacağını iyi
belledi Mahir Kara…
‘Karadayı’ oldu meydanlarda, kara
geleceği aydınlatabilmek adına…
Yüreğinde kalanlarla, yüreğinde
yaşayanları korumak adına…
O, yuva olamayan sığınağına çaresizliğin buz gibi heyecanı ile adım atarken,
kavrulan bir yürek sıcacık heyecanla sarmalıyor sevdiğini…
Saklarken gözyaşını ahu gözlüsünden… İçine bir nefes hayat,
bir nefes sevda, bir nefes çaresizlik çekerken… Gardı düşüyor..
“Deli kız! ‘kor’dan bir ateş alıyorsun avucuna!” diyor sessizce-çaresizce…
İmkansızlığın imkanını zulasına
alıyor gizlice…
Ne kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması.
Ne kötüdür an kadar yakın, bir asır kadar uzak olması…
Ve bilir misin ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması.
'Ben' deyip susması, 'Sen' deyip ağlamaklı kalması...
Nazım Hikmet RAN
Evet deli kız, divane kız! Yüreği pamuk, gözleri ahu, sevdası denklem, güzelliği eşsiz, özverisi sınırsız, kaderi kara kız!
“Sensizlikten ölmektense seninle ölürüm” diye haykırıyorsun!Nazım Hikmet RAN
Evet deli kız, divane kız! Yüreği pamuk, gözleri ahu, sevdası denklem, güzelliği eşsiz, özverisi sınırsız, kaderi kara kız!
Sorun da bu zaten..! Sen yaşamalısın, senin yaşayabilmen için bu çektiğin acılar…
O da biliyor 'imkansıza davet' sana ‘git’ demek!
Ama sen
umursamıyorsun! Ölüm bile "yeter ki onunla olsun" diyorsun.! Yüreğini dağlayacak ateşleri kor topu yaptın avucuna
alıyorsun! Bilmediğin dünyalara sipersizce dalıyorsun…
Sevgin fütursuz, aşkın kavurucu, sevdanı ölçecek değer
birimi henüz bu dünyadan değil…
Ama bil ki; Onun da sevdasının birimi ‘Senin için senden vazgeçecek’
kadar değerli…
Sevgilerimle
İnci Kara
@1incikara
0 yorum:
Yorum Gönder