Ön bilgi: Okuyacağınız yazıda üslubum biraz sert olabilir Mahir Kara'ya karşı. Ama öyle bir çileden çıktım ki şahit olduklarım karşısında değil hak vermek bir kaşık suda boğacaktım elime geçse. Yoksa beni bilen bilir. Son derece makul tasavvurlarım vardır zat-ı şahanelerine mukâbil. :)))
Keyifli okumalar...
İhanete uğramak nasıldır bilir misiniz? Nasıl bir duygudur.
Açıklaması sanırım benim için kolay olacak. Bunu 20 Ekim gecesi izlediğim hepi
topu bir dakikalık “Bergüzar Korel” gerçeği ile anlatmaya gayret göstereceğim,
olayın biraz olsun vücut bulabilmesi için. Olay bana, ziyadesiyle tesir ettiğinden,
teessürümü nereye aksettireceğimi bilemedim. En nihayetinde yazmanın tek çare
olabileceğine kanaat getirdim. Boğazımda düğümlenen hıçkırıklar eşliğinde.
Ne demiştik ah evet şahit olunan ihanetin tasviri. Hemen konuya
gireyim. Şöyle ki, önce gözler görevini yapar ve olayı görür. Tüm dikkat
ihanetin vuku bulduğu noktada toplanır. Kollar istemsizce yanlara salınır.
Omuzlar çöker. Göz bebekleri kendine bir odak noktası aramaya başlar. Tam hadisenin
inkişafına vakıf olmaya çabalarken, nerede olduğuna ve bu olaya neden şahit olduğun
gerçeğine isyan edecekken, zihnin tamamen boşalır. Olduğun yere çakılır
kalırsın. Çünkü vücudun emir komuta zinciri kendini yeniden başlatman
gerektiğini, eğer en ufak bir şekilde hareket edersen, daha önce hiç tatmadığın
bu hissiyata nasıl tepki vereceğini kestiremez. Beynin toplayabilse geçmişteki
hatırâtı; tepki verecek ama tüm nöronlar aklının boş kalması gerektiğini, aksi
halde vücudun geri kalan kısmında bir hezimetin baş göstereceğini salık vermeye
başlar. “Evet” der akıl. “Yalanı biliyorum. Bu adamın nasıl yalan söyleyebildiğini
en iyi ben biliyorum. Ama bu ne şimdi! Hah! Buydu galiba ihanet.”
Ardından
kalbinin istemsiz çalışan bir organ olduğunu yaşayarak tecrübe edersin. Ya bir
iki kez daha tekleyip durmak ya da göğüs kafesini çatırdatıp dışarı çıkmak
ister çünkü. Akciğerler, ortalarında haylaz bir çocuk gibi yerinde duramayan
kalbe hiddet dolu bakışlar fırlatır. Kalp tam azarı yiyeceği sırada, akciğerler
de hisseder bir gariplik olduğunu. Nefes alıp vermek işkence olmuş, ihanet
gelmiş tam da göğsün orta yerine oturmuştur. Sıkışır akciğerler. Ezilir göğüs
kafesinin yükü altında. Nefes almaya çalışsan da hava değil ihanet dolar
ciğerlerine. Akciğerler de sersemler ihanetin tokadıyla ve kendine hâkim
olamayan kalp ile birlikte pompalarlar bunu tüm vücuda. Her bir hücrede ayrı
ayrı isyan başlar. Kalp ihanetin acısını pompalıyordur artık damarlara.
Sonra gözler o noktadan kaçırılmaya çalışılır refleks
olarak. Lâkin görmeme çabana işitme duyusu çomak sokar. Bir uğultudur başlar
kulaklarında. Ortamdaki sesten hariç, hatıralarının sesi beyninin içinden
fışkırır kulaklarına doğru. Çekiç, örse vurur ‘güüüm’ diye. Gönül dizginlerini
bırakır. Yaman süvariyim beller de kendini, çeker ayaklarını üzengiden, tepetaklak
yerlere düşer. İçindeki amansız gürültünün merhamet edeceği yoktur. Tüm bu
gürültü, aynı anda kulak zarına doğru baskı yapar. Patlayacak sanırsın fakat bu
sefer de sağır eden sessizlik başlar. Öne doğru güçsüz bir adım... Beyninin
cılız sesi duyulur: “Kaldır gözlerini ama kıpırdama.” Güçsüz bir hamleyle, en
yakınındaki bir cisme tek elinin dayarsın. Bir an, bu, anlık sessizlikten
öleceğim sanırsın. Aşikâr olanla tekrar göz göze gelene değin. Bunu temaşa
eyliyor olmak hakikati ile baş başa iken, kara bulutlar çöker dideye. Gözyaşları
hücum eder kirpiklere. Kirpikler resti çeker gözyaşlarına: “Durun! Daha
atlamayacaksınız buradan aşağıya. İyice bir bakın önce, uğruna nice
arkadaşınızı kurban verdiğiniz şu ihanetin mimar(lar)ına. Hani bir zamanlar
birinizde boğulmayı göze almıştı şu endamı pek saklanmaya müsait olmayan”
Gözyaşları izlerken olanları, ansızın bir buse gelir ihanet cephesinden. Veda
etmenin ne demek olduğunu iyi bilen kişi, nasıl hazmedebilir buse ile
taçlandırılan bir ihaneti. Hem başka bir dudağa kondurulur muydu Veda Busesi?
Bir buse bu kadar mı yıkardı bir insanı. Öpüşmek bir mühürdü hani. Daha evvelsi
gece onu öpen dudaklar… Onu seven eller... İhanetin baş aktörleriydi şimdi. İhanetin
rol arkadaşları ise farkında olmalılar ki yaptıklarından, utançtan
kıpkırmızıydılar işte. Yoo ne utancı! Feride’nin safiyane tasavvurundan başka
bir şey değildi bu. Apaçık, kan kırmızıya boyanmışlardı bu aşkın katili
oldukları için.
Hayır, bu buse yalan olmalıydı. İşte yine sahtecilik yapmıştı
sevdiceği. Vaziyete hüsn-ü zân ile bakabilmek için ufak tefek kırıntılar aradı
benliğinde. Feride öyle düşünmek istiyordu. Kalbi de öyle hakeza… Ve gerçek
olan da gerçekten buydu. İyi amaçla söylenmiş yalanları aşkın telkinleriyle
sineye çekmişti zamanında. Yalanların örtbas edilmesine suç ortağı olarak aşk
seçilmişti. Peki ya bu kepazelik! İhaneti ne örtbas edecek? Pişmanlık piyesi
mi? Yalan ve sahtekârlık yine karakterlerinde olanı yapmış, Feride’yi sırtından
bıçaklamış, ihanetin ekmeğine yağ sürmüşlerdi.
Durdu öylece baktı sarsılarak. Gözyaşlarından birkaç tanesi
uçurumun kenarına gelmişti bile. Yüzünün gerildiğini, ayaklarının kendini
taşıyamayacak kadar güçsüzleştiğini dahi hissedemedi. Şimdiyse olan olmuş beyin
her şeyi yeniden başlatmış, tüm anıları toparlamış, çöpe atmıştı bile. Ve
ayaklara kesin emir verildi: “Haydi gidiyoruz. Bas ve Yürü!” Buz kesmişti aşk, sevgi
ve mutluluk. Kıskançlık, merak, endişe, üzüntü, acı, şaşkınlık, hüzün, gurur,
korku birbirlerine bakakaldılar öylece. Sadece öfke imdada yetişip kurtardı
gözyaşlarını intiharın eşiğinden. Ama birkaç tanesi için artık çok geçti. Kirpiklerin
bir anlık dalgınlığından faydalanıp bırakıvermişlerdi kendilerini boşluğa. Onlar
çoktan süzülmüştü yanaklardan aşağıya. İzleri hâlâ tazeydi, renksizdi, donuktu.
Kurban olunacak gelişler ve gülüşler yerini buruk bir “Elveda”
ya bıraktı. Ve “Elveda” kelimesi ne durumlarda sarf edilir hatırlatayım. Bir daha hiç kavuşulmayacağı düşünülen birinin yanından ayrılırken... Bu bir ihanet piyesi olsa bile ihanetle sınananların da sevda yeminleri bozulur mu Hâkime Hanım?
Esenlikler dilerim Karadayı Ailem
(Blogumuz için ilk yazdığım yazı olması hasebiyle racona uygun olmayan bir takım tutum ve atraksiyonlarda bulunmuş olabilirim. :) Sürç-i lisan ettiysem affola)
Düzeltme: Son iki paragraf 82. bölün fragmanlarının saniyelik anlarından yakalanmış ve kendimce yorumlanmıştır. Bilgilerinize.
Esenlikler dilerim Karadayı Ailem
(Blogumuz için ilk yazdığım yazı olması hasebiyle racona uygun olmayan bir takım tutum ve atraksiyonlarda bulunmuş olabilirim. :) Sürç-i lisan ettiysem affola)
Düzeltme: Son iki paragraf 82. bölün fragmanlarının saniyelik anlarından yakalanmış ve kendimce yorumlanmıştır. Bilgilerinize.
Sevgiler...
Canan Orcan...
0 yorum:
Yorum Gönder