Mahir'e üzülmek istiyorum...

Yalnış anlaşılmasın, ona beddua etmek değil niyyetim :)) Demek istediğim ben Mahir'e üzülmek istiyorum kızmak değil.

Çünkü şöyle bir bakarsak çok acınacaklı bir durumda bulunuyor Mahir. Babasını zorla ipten aldı, bu yolda arkadaşını, yeni bulduğu annesini kardeşini kaybetti. Her şey tamda düzeldi derken en mutlu olması gereken günde anne bildiği anne gibi sevdiğini ve küçük yeğenini toprağa verdi...Buda yetmedi ailesini, dünyada en çok sevdiği iki insanı bırakmak, bilmediği istemediği çok tehlikeli bir dünyaya adım atmak zorunda kaldı...yapayalnız...Tüm bunları yazarken benim tüğlerim diken-diken oldu...Şimdi üzülmemiz gerekmez mi kısa sürede bunca acıyı yaşamış birine? Ama maalesefki öyle olmadı işte...

Keşke Mahir öyle yazılsaydı ki hakkettiyi şefkati alabilseydi izleyici tarafından. Tüm bunları yapanları aramaktan, güçlü olmaktan vaz geçip ağlayıp-sızlasın demiyorum. Zaman-zaman kalbinde kopan fırtınaları/acıyı/paramparçalığı görelim diyorum.
1.sezonda olduğu gibi...O zaman da Mahir dimdik güçlü duruyor ve savaş veriyordu...Ama hatırlarsanız ne kadar çok üzülüyorduk o zamanlar Mahir'in gittikçe kötüleşen ruh haline, çaresizliğine...Kimse sorgulamıyor, kızmıyordu yaptıkları, söylemek zorunda kaldığı yalanlar için.
Ki şimdi bulunduğu durum çok daha kötü, çok daha ağır değil mi? Ve çoğu insanın taşıyamayacağı kadar acı. Ama gel gör ki olaylar öyle ilerliyor ki Mahir üzülecek değil de kızılacak bir hal alıyor. Bence biraz haksızlık oluyor bu karaktere karşı :)

Umarım bundan böyle seyircinin daha da tepkisini çekecek türden sahneler yazılmaz Mahir'e. Yapması hissetmesi gereken gibi olur, ve zamanla tüm seyirci hep birlikte "hadi Feride, hadi Nazif baba üzmeyin kırmayın artık bu çocuğu" der ;) 

0 yorum:

Yorum Gönder