1 Aralık 2014 'pazartesikaradayıdır' akşamının ertesinden herkese merhaba...
İçim buruk, kırgın, kızgın; içim sitem dolu...
Tam
olarak neye, kime, niçin kırgınım-sitemliyim bilmiyorum aslında.
Bildiğim; elindeki elma şekerini çamura düşürmüş çocuk gibiyim...
İlk
sezon, büyücek bir forumda kırgınlığımı, kızgınlığımı, aklımdakileri
çok daha kolay, çok daha düz ve itiraf etmeliyim ki; çok daha maddesel
dile getirirdim... Aslında o eleştrilerim için de pişman değilim çünkü
asla saygısızlık yapmadığımı biliyorum, fakat empatiden uzak yazdığımın
şimdilerde farkına varıyorum...
İkinci sezon
ortalarına doğru senaristlerimizi sosyal medyadan takip edip, yakından
tanımaya başladıkça ve hayata dair paylaşımlarına şahit olunca, onları
çokça kendimden gördüm... Dünya görüşleri, düşünce yapıları, yaşam
mücadeleleri, içten ve samimi paylaşımları, saygıyla yaklaşan herkese
kapılarının açık olduğunu hissettirmeleri, doğrusu bakış açımı
değiştirdi...Ve dolayısıyla sundukları emeklerine kendi emeğim gözüyle
bakmaya başladım... Daha ılımlı, daha olağan, daha hoşgörülü yaklaşır
buldum kendimi... Tanışmadan anlamak bu olsa gerek!
Bu
sebeplerle, üç yıldır gönül vererek izlediğim 'Karadayı' sunumlarını- az
beğendiklerimi dahi çok beğendiklerime ilave ederek hafıza sepetimin ön
kısımlarına aldım... Beğenmediklerimi ise dile getirmeden yok saydım,
çerez saydım...
Karadayı dizisini; sekiz yıldır
yakından takip ettiğim, çok ama çok sevdiğim Bergüzar Korel için
izlemeye başlamıştım... Kenan İmirzalıoğlu'nu ilk kez bu projesinde
izliyorum ve çok başarılı buldum... Bergüzar'ımla uyumları ise ekranda
görsel şölen niteliğinde... İnsan onları izlerken bakmalara doyamıyor
gerçekten... Fanclub'ımızın söylediği gibi 'kurgu tarihinin çifti'
oldular...
Yanı sıra oyunculuk güçleri, uyumları, sahicilikleri
tartışılmaz... Karadayı izleyicisini ekranda tutan, zirveden indirmeyen en büyük etkenin de bu olduğu görüşündeyim...
Emek
veren ekipdeki hiç kimseye saygısızlık yapmak istemem, gerçekten doğru
herşey- doğru herkes bir araya gelebildiği için 'Karadayı' var ve bizler
tabiki bu sebeple izliyoruz ancak herkes de kabul etmeli ki; işin
vitrini en cezbedenidir!
Karadayı'ya 3. sezonla devam
edileceğini duyduğumda çok sevinmiştim... Şu an 13. sezonla devam
edeceğini duysam eminim yine aynı sevinirim. Çünkü; vazgeçemem,
vazgeçemiyorum, Bergüzar'ım var, alıştım, pazartesilerim güzelleşti vs.
vs. sebep ne olursa olsun bu diziyi izlemeyi seviyorum hepsi bu...
Ancak
bu kadar çok sevmem bile kırgınlığımı, gönül koymamı, sitem etmemi
hatta zaman zaman öfkelenmemi engelleyemiyor!!! Çünkü bazen; aldatıldığımı,
kandırıldığımı, saf sanıldığımı, zaafımdan yararlanıldığımı, sevgim ve
saygım üzerinden kullanıldığımı düşünüyorum...
Senaryo
yazarı olmadığım için gidişata fikir yürütmek haddim olamaz elbette
ancak bu işi profosyenelce yapan senaristlerimizin senaryoda giderek ivme
kaybettiği eleştirisini yapabilecek dikkatte olduğumu düşünüyorum...
En hazmedemediğim ise, sağlam karakterlerin çatırdaması...
Mesela;
Mahir karakterinin 2.sezon ortalarından sonra ve 3.sezonda iyice
netleşen bir durgunluğu-hissizliği, dikkatsizliği ve sevdiklerine karşı vurdum
duymazlığı... Zekasını kullanmaması, sevgisini yeterince göstermemesi
gibi...
Ben artık Mahir karakterini çözemiyorum... Katili bulup, yetkililere teslim edip cezalandırılmasını mı
istiyor? Bulup cezasını kendi kesip öcünü mü almaya çalışıyor? Yani katil olmayı mı hedefledi?
Bunları sevdikleri için yaptığını söylüyor, peki katil olursa sevdikleri ne olacak? Bunları sevdikleri için yapıyorsa sevdiklerini bir kalemde
nasıl silebiliyor? Mahir'in açtığı bunca yaralar katillin bulunmasıyla
kapanabilecek mi yani?
Mahir'i izlerken artık kesinlikle
Feride'ye olan sevdasının yüceliğini, koruma güdüsünü, yakınlığını, bir
olma isteğini, sevgi sıcaklığını gözlerinde göremediğim gibi sözlerinde de
duyamıyorum çoğu zaman...
Feride'yi tayinini isteme aşamasına getirdiği süreçte,
Feride'nin yokluğunda, gideceğini öğrendiğinde Feride kadar
yıprandığına, üzüldüğüne tanık olamadım mesela... Neden? Tavırları Feride'yi
korumaktan ziyade tüm olanlar Feride'nin suçuymuş bu yüzden Feride'ye öfkelenmiş gibiydi! Neden?
Neden Mahir'in
sevgisi farklılaştı?
İşte bu yüzden Mahir'in katili
bulmak için çıktığı bu yol sevdikleri için değil, sadece kendi hırsları
için olduğunu düşündürtüyor...
Amacınında, yaptığı iyiliklerinde bir
anlamı olmuyor, olamıyor gözümüzde... Başkalarının odununu düşünen adam,
kalp krizi geçirmiş babasının ekmek parasını nasıl kazanacağını hiç
aklına getirmiyor nedense...
Ya da Feride'nin karşısına başka bir kadınla
dudak dudağa çıkmak Feride'ye karşı bir mahçubiyet, bir özür
gerektirmedi... Olayın oluş şeklini bizlerden habersiz anlatmış ve konu bitmiş... Yani herşey gibi geçiştirilmiş!
Feride karakteri en başından beri sevgi
yumağı şeklinde işleniyor tamam ama neticede Feride Ağır Ceza Reisi
olabilmiş bir kadın!!! Yüreğinin sevgi ve dürüstlük ile dolu olması bu
kadar saf, dikkatsiz, 15yaşında ergen modunda olmasını mı gerektiriyor!?! Sürekli ve sadece sevdiğinin peşinde koşan aptal aşık gibi gösterilmesi
konumuna aykırı değil mi? O kariyeri elde edebilmiş bir kadında çok çocuksu durmuyor mu bu davranışlar?
Demem o ki; bu sevda için Feride'nin yaptığı fedakarlıklar hele de Mahir'in
son sezondaki davranışlarının karşısında artık inandırıcılıktan uzak ve komik olmaya
başladı bence...
Feride ve Mahir karakterinin
yıpratılması, detayların göz ardı edilmesi, tanıtılan sevda çizelgesinin
hızla ivme kaybetmesi... Ve en önemlisi sevdalarının
zedelendirilmesi, dizi üzerinde bizlerinde hevesini köreltti!
Tüm bunların yanı sıra en fazla
öfkelendiğim; Mahir ve Feride'de olması gereken tüm özelliklerin, o
adalete aykırı, sevgiye aykırı, insaniyete aykırı, ahlaka ve vicdana
aykırı kişi olan Belgin'e verilmesi... En akıllı, en güçlü, en iş
bitirici, en uyanık, en baştan çıkarıcı, en göz önünde, en en en kişi
olarak haftalardır saatlece gözümüze dayatılması...
Ve
Mahir karakterinin bu kadının karşısında boyun eğen, eyvallahlar içinde
gözünü ondan ayıramayan kişi konumunda ona her konuda gebe
bırakılması...
Hani Mahir 'Karadayı' olacaktı? Bu durumda
Mahir sadece Belgin'in parmağında oynattığı bir uzun adam konumunda...
Üstelik aklı fikri Belgin'in dükkanında kalan, kapısının önünü mekan
bellemiş gözünü pencerisinden ve ondan alamayan bir adam gibi... (Sadece kaş çatmakla ters davranmak olmuyor Mahir bey! Önemli olan bakarken gözlerinin taşıdığı anlam!!! Senin bakışlarında "Bakma öyle zor tutuyorum kendimi" ifadesi var! Bunlar ümit veren bakışlar, dikkatli ol!)
Ne
yani Belgin acılar içinde büyüdüğü için mi Feride'den daha uyanık, daha zeki? Ya da
Feride'nin yüreğinin sevgi dolu olması için aptal, düşünemeyen, zeka
seviyesi Belgin'in altında birisi olmasını mı gerektiriyor?
Başka bir gidişatla Feride ve Mahir'de pekala birlikte hareket edebilirlerdi... Belgin'in düzenbazlıklarına boyun eğmeden- zekalarını kullanarak sırt-sırta omuz-omuza birbirlerinden değil onlardan saklanarak onunla/onlarla başetme çabalarını izleyebilirdik!
Bu
saatten sonra kimi hangi zeka seviyesinde yazarsanız yazın karışamayız
elbette ama lütfen, çok rica ediyorum neden bu kadar ön plana alındığını
bilemeyeceğimiz her şeyiyle abartılı o kadını bizim gözümüze saatlerce
dayamayın lütfen!!!
123 dakikalık 87.bölümün sadece 3-4 dakikasında birlikte görebildiğimiz Feride&Mahir'in yerine dizinin neredeyse 100 dakikasını kapsayan Belgin hanımı izlemek istemediğimizi unutmamanızı da ayrıca rica ediyoruz... Hele hele Mahir'i sürekli onun yanında izlemek zorunda kalmak daha da yıpratıyor sinirlerimizi...
Feride Mahir sevdasına gelince;
onların sevdası zaten yaralandı, yıprandı ne yapılsa da eskisi gibi
olamaz ancak bundan sonra o pek bi kıymetli zeka küpü(!) Belgin hanımla harcadığınız
Mahir'i ilk sezonun hatrına gönül işlerine bari bulaştırmayın!!
Bizlerin gözünde ulvi başlayan bu sevda, bırakın bildiğimiz
gibi kalsın! Yanlış anlaşılmalara sebep göstermek için, dizi
devamlılığını sürdürebilmek için bile olsa lütfen yapmayın... Lütfen!
Hiç değilse bu sevda daha fazla gönlümüzde ve gözümüzde 'hiç'leşmesin...
Saygı ve sevgilerimle
İnci Kara
@1incikara
0 yorum:
Yorum Gönder