Veda'da dertleşmek üzere...

         
Üzgün olunca nutkum tutulur, kalbimi çarptıran o ayrılık korkusuyla üzüntü arasındaki duygular dudaklarımın arka duvarındadır fakat bir türlü sese dönüşmez. Sanki konuşmasam gerçekleşmeyecekmiş gibi kandırırım kendimi... 

Ama Karadayı'm bitti...

İnsanın çok sevdiği bir şeyden ayrılması herkes için aynıdır... Okuyorum yazdıklarınızı ve hemen herkes farklı cümlelerle aynı duyguları anlatıyor... 

Karadayı benim için ne idi ki, bitmesi bu kadar etkiliyor? Oysa ben Bergüzar'ım için başlamıştım izlemeye... Onu her hafta görebilme, izleyebilme sevinciyle ekran karşısındaydım... 

İyi bir dizi izleyicisi sayılmayacağımdan oyunculuğuna daha önce şahit olmadığım Kenan İmirzalıoğlu'nu keşfettim Karadayı ile... 1.bölüm 2.bölüm  3.bölüm derken konunun içinde buldum kendimi... Tüm oyunculukların çok başarılı olması heyecanla konuya dahil ediyordu ve bu karakterlerden birisini Bergüzar'ımın canlandırması ayrıca bonusumdu benim... 

Mahir-Feride... Baba-oğul... Nazif baba-Safiye anne... Kerime-Feride... Feride-Turgut-Mahir... Nazif-Dalyan Rıza... Necdet ve avaneleri diyaloglarındaki repliklerin doğallığı, sahiciliği, akışkanlığı hep çok güzel yazılıyordu... 

Konusu; her insanın içinde ukde olan ADALETSİZLİKLER ve dolayısıyla ADALET arayışı... 
Tanıştırılan sevda ise sıradışılığla çok çarpıcıydı... Oyunculuklar tartışmasız mükemmeldi Karadayı da! 
Bir kere izleyen bir daha vazgeçemezdi zaten... 

Sonra konular ilerledikçe kendimi Karadayı'nın içinde buldum. Duygularımı yönlendirerek, yaşayarak izlemeye başladım... Daha önce Binbir Gece ve Fatmagül'ün suçu ne? dizilerini de severek takip etmiştim ama Karadayı'nın konusu farklıydı... Abartılı, göstermelik, janjanlı hayatlardan uzak, olunması gerektiği gibi aile/sevgi bağları... Ve her insanın her an yaşayabileceği/yaşadığı haksızlığa uğradığında kötülüklerle nasıl başedeceğini bilememek! 

İşte tam burada başladı ikilem; kanunların tanıdığı haklarla haksızlığa dur diyememek mi? Yoksa uğradığın haksızlıkları kanunsuz yoldan adalete çevirmek mi? Bu konu o kadar bizden, o kadar güncel, o kadar gerçekti ki! 

Yüreği kocaman, vicdanlı, dürüst, yardımsever insanların sırf bu özelliklerinden dolayı haksızlıklara uğraması ve başedememesi... Yani; acı gerçek!! 

Kısaca, KARADAYI benim adalet arayışım oldu öncelikle... Kötü kalplerle, iyi kalplerin açılımı-ortaya dökülümüydü... Kötünün daha ne kadar kötü olabileceğinin çeşitlerini gördüm. İyi ve doğru olmanın bile sınırları olması gerektiğini öğrendim... Ve benim için en acı gerçek kötülerin sayısının iyilerden daha fazla olduğuna inandırılmamdı... Hep doğrunun kazanacağına, kötülerin adalet önünde yargılanacağına, yaptıklarının tek tek kaleme alınıp iyilerle yüzleştirileceğine inanarak izledim ama benim inandığım gibi gelmedi sonu... 

Ölüm adalet olamazdı ki; ilahi adalet hiç sayılmazdı bana göre, çünkü herkes er yada geç bir şekilde ölecek zaten... Tam tersi izlediğimiz kötüler için ölüm şekilleri ceza değil ödül oldu... 70li yaşına gelebilmiş en büyük kötü toprağına biraz erken girerek CEZALANDIRILMIŞKEN... !!! Haklı davasında 4yıl haksızlıklarla savaşan iyi yürekli gencecik Mahir'in en yaşanılası yılları ve mutlulukları tel örgüler ardında özgürlüğe, sevdiklerine hasret +5 koca yılla ÖDÜLLENDİRİLDİ mi yani !!! Hayatından çalınan 4+5=9 yıla rağmen!! Adalet de Mahir'in ölmemesiyle yerini bulmuş oldu öyle mi?

İzledik ve şahit olduk ki kurguda da olsa 'adalet' kavramı yer ile yeksanmış maalesef...

Adalet konusu istediğimiz gibi sonlanmasa da!..
Yüce, erişilmesi çok zor bir sevda görmüş olduk Karadayı da... Sevdanın, aşkın, sevmenin aşamalarını, insan hayatına kattığı anlamı izledik!! Aşkın 24 saat dizdize-gözgöze-dudak dudağa olmak anlamına gelmediğini, sevdiklerine feda edeceklerinde sınırın olmazsa aşkın-sevdanın hak edileceğini kavradık... O yüzden bizler Mahir ile Feride sevdasını çok sevdik... Günümüzdeki anlık yaşanan, konuya ve konuma göre değişebilen, tüketilmesi de söylenmesi kadar kolay olan 'sözüm ona sevdalardan' olmadığı için...

Rüya gibi bir sevda ile adaletsiz bir dünya izledik üç yıl boyunca... 
Dile kolay 115 bölüm, 115 hafta... Merak etmeye, heyecanlanmaya, gün sayarak beklemeye çabuk alışmıştık ama şimdi günleri sayarak tüketeceğimiz pazartesilerimizin olmayışına alışmak çok zor olacak!..

Ortak noktada buluştuğumuz dostluklarla 'Karadayı' nidaları, nostaljileri olacak sayfalarımızda... Tüketilen her şey gibi bunu da tüketeceğiz yaşam kavgalarında... Herkesin aklında, yüreğinde 'Karadayı' isimli bir dizi kalacak... 

Ve gerçek yaşamımızda karşımıza her adaletsizlik çıktığında, hafızalarımız aslında hiç adalet olmadığını  Karadayı'yla hatırlayacak!... ... Aklımızın, yüreğimizin bir köşesine Mahir ile Feride sevdası kazınacak ve dudaklarımızdaki kocaman tebessümün sebebi bu sevda, izlediğimiz güzellikler olacak yıllarca...
KARADAYI adaletiyle olmasa bile, yaşanılası sevdasıyla hep güzel hatırlanacak...


Duygularım dudaklarımın arka duvarında, dökülmüyor diye başladığım yazımda yine gevezelik sergilemişim (Yazarken dudaklarım kıpırdamıyor ya! :) ) Fakat, benden kolay kurtulamazsınız! Yani bu satırlarla veda etmiyorum, veda yazım Karadayı'm sonlandıktan sonra... Ama sevgili FanClub'ım sormuş 'Karadayı sizin için ne?' diye bende 'Baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş..' diyerek aklımdakileri sedaya dönüştürmek için kağıda döküverdim...
Anlayacağınız, yüreğimdekiler daha sonra...

Hüznümüz, burukluğumuz, yürek sızımız en hızlısından olsun dileklerime, sevgilerimi kattım öyle gönderiyorum sizlere... 


Veda'da dertleşmek üzere...


  İnci Kara
@1incikara   

0 yorum:

Yorum Gönder