Elveda Yok! Hoşça Kal Var!


Bunlar burada dursun :)
  • Hoşça kal virgüldür, elveda nokta.
  • Hoşça kal kalabalıktır, elveda yalnızlık.
  • Hoşça kal kucaklaşmadır, elveda sarılma.
  • Hoşça kal düz yazıyla yazılır, elveda şiirle.
  • Hoşça kal hiç olmazsa ılıktır, elveda buz gibi.
  • Hoşça kal herkese söylenir, elveda sadece sevgiliye.
  • Hoşça kalın ardından el sallanır, elvedada eller boşta kalır.
  • Hoşça kal mutlaka yüze karşı söylenir, elveda sıklıkla yazılır.
  • Hoşça kalın ardından su dökülür, elvedanın ardından gözyaşı.
  • Hoşça kal ağızdan çok hüzünlü çıkmaz, elveda boğazı düğümler.
  • Hoşça kalda yeniden görüşüleceği tınısı vardır, elveda kesin gidiştir.
  • Hoşça kal bir temenni bildirir, iyi niyet sunar, elvedanın içi bomboştur.
  • Hoşça kalın geri dönüşü düğün, bayramdır, elvedanın geri dönüşü yoktur.
  • Hoşça kalın, uğurlama, yolcu etme, gibi karşılıkları vardır, elveda elvedadır.

Görüyorum ki #Karadayı ailesi veda yazılarıyla serfiraz kılmış blog sayfamızı. Güzel yüreklerinize sağlık... Yazmayanlar da var hâlâ. Eliniz varmıyor kendimden biliyorum. Kendinizde yazacak kudreti bulamıyorsunuz biliyorum. Bittiğini kabullenemedik. Bitiş şeklini kabullenemedik. Tabir-i caizse yangından mal kaçırır gibi en az 3-4 bölüm edecek konunun bir bölüme sığdırılmasını hazmedemedik. Zaten, biz #Karadayı Ailesi olarak bugüne kadar, bu âlemde şöyle ağız tadıyla oturup bir bölüm izleyemedik ki. :) Acıdan beslenmek, diken üstünde ve her an televizyonun içine girecekmiş gibi izlemek bizim işimiz. Pişman mıyız? Asla! İstesek öylesine kurgusu olan, öylesine bir dizinin peşine düşebilirdik. İzlemeyi bırakıp kendimize başka meşgaleler edinebilirdik. İyiye, güzele, #adalet e ve mutlu sona olan umudumuz yakamızı bırakmayınca, bu günlere hep beraber geldik. Yine olsa yine yaparız. Yeri geldiğinde taramalı tüfek gibi her yere laf yetiştiren benim bile şunları yazmam için, yayınlanan son bölümünün üstünden iki hafta geçmesi gerekti. Önceki yazılanlarda bir veda havası sezdim. Ama benim ki öyle olmayacak. Bu bir veda yazısı değil. Size asla elveda demeyeceğim. Elveda dersem bittiğini kabul etmiş, bir daha asla kavuşacağımı düşünmediğim birine veda etmiş gibi olurum yoksa. Son yazım da olmayacak elbet. Çünkü ben #Karadayı üzerine söylenen ve söylenecek sözlerin tükendiğine hiç şahit olmadım.

#Karadayı ya kalbimdeki can kırıkları ile hoşça kal dediğim doğrudur. Eksiklerimiz, şurası olmamış, keşke şöyle olabilseymiş daha makbul olurmuş dediğim o kadar çok sahne var ki. Veyahut, kendi kendime tasavvur edip de izleyemediğime hayıflandığım sahneler de ziyadesiyle fazla. Ama en çok da -şükür ki mutlu biten- 115.bölüme kırgınım. 

  • Genç ömrünün baharının beş senesini, dört duvar arasında çürütmüş olan, oğlunun ilk adımlarını göremeyen, ilk kelimesini duyamayan, böyle delicesine sevip de kokusuna hasret kaldığı Feride’si yerine, soğuk taş duvarların rutubetini soluyan Mahir’e mi yanayım? 
  • Kim bilir kaç gece gözlerinde yaş, kalbinde sızı ile uyuyakalmış, oğluna, babasının yokluğunu hissettirmemek için iki batman yük omuzlayan, Mahir’sizlikten ölmüş Feride’ye mi yanayım?
  • Mutluluğu en çok hak edenler olmalarına rağmen, kaç zemheriyi birbirlerinin sıcaklığına hasret kalarak geçiren Mahir ve Feride’nin mutluluğuna en az şahit olmamıza, onlara ve bize bunların reva görülmesine mi yanayım? 
  • Hapishanede olan değil de, evde olan baba kavramını onca sene başka çocuklardan dinleyen, annesi ne kadar çabalasa da babasına şimdilik mesafeli yaklaşan, küçücük yaşında hapishanenin ve #KaradayıEfsanesi nin ne olduğunu öğrenen Nazım Deniz’e mi yanayım? 
  • Hadi çocuktur –unutmaz ama- unutur diyelim. Hadi dizi karakteridir, Kara ailesidir, acıya karşı bağışıklık kazanmışlardır, geçmişi çabucak unutur, geleceğe bakarlar diyelim. Ama ben, biz… Hiç kolay olmayacak bunları sindirmemiz. Bu burukluk ilerleyen yıllarda da, #Karadayı yı her yâd edişimde burnumun direğini sızlatacak. Hangi birini sayacağımı bilemiyorum ki. 
  • Mahir’in bin bir emekle boyadığı, ağız tadıyla oturamadıkları, elden geçirip çardağına hanımeli dikemedikleri eve mi yanayım?
  • İlk busenin şahidi olan Bizim Yer’de tam da ilk busenin tevdi edildiği yerde kıyılamayan nikâha mı yanayım?
  • Mahir’e ölü süsü verilip kaçakmışçasına yaşatılmasına mı yanayım?
  • Yoksa bu güzel insanların hatıralarını ve ölmüşlerini arkalarında bırakmak zorunda kalmalarına mı yanayım?
Bunları asla unutmayacağım. Tıpkı tel örgünün ardından yavrusunun tekmelerini hissetmeye çalışan Mahir’in yüzünün aldığı hâli unutmayacağım gibi. Mahir’in yüzünün aldığı hâli görüp, Feride’nin bulutlanan gözlerini kaçırmaya çalışmasını unutmayacağım gibi. Feride'nin her zaman yaptığı gibi kederini gizlemek için Mahir’in yanından kaçarcasına uzaklaşarak, az önce Mahir'in tel örgünün ardından özlemle öptüğü alnını duvara yaslayıp ağlayışını unutmayacağım gibi. 

Mahir’i öldürmezsek ve kalan ömürlerini sonsuza dek mutlu yaşayacaklarına dair kesif göndermeler yaparsak, yazacağımız her son tatmin edici olacaktır demenin ortişcesi bu idi sanırım. Alacaklarını tahsil edemedi #MahirileFeride. Şüphesiz tahsil edecekler bundan sonra. Bizim kırıldığımız nokta bunca acının ortağı olmuşken, mutluluklarına şahitlik edemeyecek olmamız sanırım. Ne diyeyim, dilerim ihtiyacı olan birilerine gidiyordur bizden çaldıkları umut.

Yukarıdakileri yazarken, ansızın Kerime Hanım’ın öldüğünü hâlâ sindiremediğimin farkına vardım bir kez daha. Burnunun dikine giden, inatçı Nazım Deniz’imiz: “Anne, senin annen, baban nerede?” deyip Feride’nin kalbini kırmamıştır inşallah şu geçen beş yıl içerisinde. Feride’nin bu soru karşısında yüzünün aldığı hâl ciğerimi parçalıyor. (Bu merakla, bu suali kesin sormuştur masum Deniz.) Kerime Hanım’ı öldürmeden çözülemez miydi bu düğüm? Melih de boşu boşuna kendini attı çatıdan zaten. Neşe’yi Feride’ye emanet etmişti. Unuttu biricik yeğenini unutkan Feride’m. Abisi Cihan da hayırsız çıktı. Mehmet Saim olayına hiç girmiyorum. Gerçekte tecelli etmeyen #adalet, kurguda nasıl tecelli etsin değil mi ya hu? Gerçekte gerçekleşmeyip de, dizide var olan hususları saysam Bizim Yer'den adliyeye yol olur. Gelmekte bu kadar geç kaldığın için, bizimle değilsin #adalet. Geç geldiğin için de #adalet ten başka her şey olmakta özgürsün. Neyse o konulara da hiç girmiyorum. Kalemi uzatıp “buyur sen yaz” diyeceksiniz diye korkuyorum :) Sonuç olarak Kara’lardan kara bağlamayan kimseciklerin kalmadığı gibi, Şadoğlu’larından şâd olan kimsecikler de kalmadı. Ulutaş, Güney, Engin ve Tiryaki Aileleri... Hadi yine iyisiniz. 
Allah onlardan aldıklarını bize versin. Edenin de, eyleyenin de, eğleyenin de canı sağ olsun ne diyeyim. Daha evvelsi, kamuya açık yerlerde #Karadayı hakkında bu kadar sitemkâr konuşmamıştım, böylesine tenkit etmemiştim ama artık #sözünbittiğiyer deyim.

Gelelim bana. Muhtemelen beni hep hayatla dalga geçerken yakalamışsınızdır. Yorumlarımda olsun, tweetlerimde olsun. Cıvık, müstehzi, fütursuz ve hatta ukala… (Tahtaya vurunuz reca ederim.Adı batasıcanın meziyetlerini saydım istemeden.)  Hüznümü kederimi saklı tutup, bunun “:” ve bunun “)” arkasına saklanmışımdır. Kendim eğlenmek adına değil. Çoğu kez sizleri gülümsetmek adına… Bunca iyi yürekli insanı bulmuşken, yüzlerindeki tebessümün sebebi olmak, huzur değil de nedir ki? En zor anlarımda Turgut Savcı karakterini kendime kalkan yapıp, bölümde yaşanan acıları görmezden gelerek dik durmaya çalıştım. “Bu #Karadayı günü hangi deliğe girsem acaba?” diye düşündüğüm zamanlarda bile. O yüzden birçoğunuza ruhsuz, kötü sevici veya his yoksunu gibi görünmüş olabilirim. Aksine aşkı konuşmayı beceremesem de ne olduğunu çok iyi biliyorum. Kendimi ateşe atıp, tüm evlilik haklarımdan feragat edip Feride yerine nikâh masasına oturmak istediğim zamanlar da olmadı değil. (Mahir’le defalarca oturmaya çalıştıkları ve en nihayetinde oturdukları nikâh masası hariç.) 

Beni bilen bilir. Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem. Paravan olarak Turgut Savcı’yı kullanmak sizi sadece, size yaşatacağım derin kederlerden kurtarmış oldu. Yoksa kasvetli kelimeler ve buza kesmiş cümlelerle muhabbet ediyor olacaktım sizinle. Mahkeme duvarına dönmüş suratım da cabası. #Cancağızım a buradan tekrar teşekkür etmek istiyorum. Demek ki neymiş, karanlık her zaman kötülük getirmezmiş.

Şu hayatta keşke yapmasaydım dediklerim fazlaca ağır basar ama iyi ki yaptım dediklerim sayılıdır. #Karadayı ya tutulmak bu iyi ki yaptım dediklerimin başında geliyor. Hiçbir keşkemin olmadığı yegane olay olarak tarihe geçti bile. Ayrıca şu dünyadaki, ağzıyla en az konuşan insan olarak, parmaklarımla daha çok konuşuyormuşum. Onu fark ettim. Bana hiç konuşamadan bu kadar cümle kuracaksın deseler, hiç konuşmadan uzaklaşırdım herhalde oradan. Öğrendim ve tecrübe ettim ki #KaradayıOkuldur . Her gün yeni şeyler öğrenmeye devam.

Acısı henüz taze olduğundan düşünmüyoruz belki ama ben bardağın hep boş tarafını gördüğümden, "ya sonra" diye düşünmeden edemiyorum. Feride ile Mahir’i o yeşilliklerin arasına yolcu ettik. Onlar orada sonsuza kadar mutlu olacaklar. Sıkıntısını sevincini el ele yaşayacakları, çocuklarının kahkahalarının yaylalara taştığı bir hayatları olacak. Feride nefes aldığı her gün sofralar kurarak bekleyecek Mahir’i. Deniz ve Bahar’la. Mahir her akşam ailesinin görecek olmanın heyecanı ile dönecek eve. Nazif #Babam nasihatleri ile ışık tutacak etrafındaki herkesin hayatına. Mahir az söylemiş biliyor musunuz? Sadece ikisinin değil, hepimizin sığacağı bir dünya kurdu. Kötülüğün ve yalanın içine giremeyeceği bir dünya hem de. Buruk da olsa düşlerimizi gerçek kıldı. Kurgu hayallerimizde yaşamaya devam edecek. Ölümler ve musibetler olmadan. Peki ya biz? #Karadayı sayesinde kurulan bu dostluklar ebedi kalacak elbet. Her geçen gün Mahir’in Feride’ye olan sevdası kadar birbirimizden kopacağız biz. Gençler yaş alıp büyüyecek, okullar bitirilecek, işsizlerimiz iş bulacak, evlilik çağı gelenler evlenecek, Karadayı Ailesine minik Deniz'ler ve Bahar'lar katılacak. Bugünden düşünüp, yarına yanmak bize yakışmaz ama aldığımız nefesler mahdut nihayetinde. Gün gelecek aramızdan ayrılanlar da olacak. O vakit gelene kadar, "Canan buralarda mı acaba?" diyerek elinizi attığınız yerlerde bulunmaya çalışacağım gücüm yettiğince. Gün gelir bulutlarda çay demler, soluğumuz kesilene kadar şiir okur, birbirimize yarenlik eder, motorları ışıklı maviliklere süreriz. Görülecek güzel günler varmış. O vakte kadar yürekler bir. Elveda yok! Hoşça kal var!


Unutmadan… Sevgili Fan Club’ın sorduğu: “ #Karadayı sizin için ne?” sorusu vardı.
Benim için #Karadayı .................... . (Kalemi buraya bırakıyorum. Boşlukları siz doldurunuz. Şimdiye kadar #Karadayı ailesinin yüreğinden kaleme dökülen her şey benim için #Karadayı dır. Vesselam.)


Az kalsın unutuyordum. Sevgili senaristlerimize bize izlettikleri bu enfes gösteri için teşekkürlerimi sunuyorum. Yaşattığınız her şey için minnettarım. Oyuncularımızın önünde minnet ve saygıyla eğiliyorum. Set ekibini tüm kalbimle kutluyorum. Başarılarınızın devamını diliyorum. #Karadayı için teşekkürler.


En Derin Saygılarımla,

Canan Orcan
@Cnn_Orcn

0 yorum:

Yorum Gönder